Image Hosted by ImageShack.us

Roma Ara Pacis Müzesi`nden İstanbul`a Bakmak


“ÖTEKİ İSTANBUL”
İstanbul, Ara Pacis Müzesi’nde
Fotografevi; Ara Güler, Erdal Yazıcı, Kutup Dalgakıran, Coşkun Aşar ve Ercan Arslan’ın
fotograflarını İtalya’nın önemli müzelerinden Ara Pacis’de Romalı fotograf ve sanat
severlerle buluşturdu.
Ara Güler ve Erdal Yazıcı’nın siyah beyaz İstanbul Klasiklerinin yer aldıgı sergide Kutup
Dalgakıran’ın Kuştepe’deki Roman Mahalleleri, Coşkun Aşar’ın “Sokak Çocukları” projesi
ve Ercan Arslan’ın da İstanbul’u simgeleyen tarihi ve turistik mekanları ve etrafındaki
yaşamı gösteren karelerinin yer aldıgı sergi 1 ay boyunca ..... Roma’daki fotografseverlerin
izlenimine açıldı.
Fotografevi’nin Intesa & C.P. SRL, Roma Kültür ve Tanıtma Muşavirligi ve Roma
Belediyesi ile birlikte yürüttügü organizasyon Avrupa Komisyonu İtalya Temsilciligi,
Avrupa Parlamentosu İtalya Ofisi, T.C. Roma Büyükelçiligi’nin himayesinde ve Türkiye
- İtalya Dostluk Birligi destegiyle gerçekleştirildi.
İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano sergi açılışında gönderdigi mesajda, “Türkiye’nin
harikulade kültürel zenginliklerinin degerlendirilmesi açısından serginin Türk ulusunu
daha iyi tanımaya vesile olacagına inandıgını” belirterek, “Ara Güler ve diger genç
sanatçıların fotografları, İstanbul’un mevcut gerçegini yogun biçimde yansıtırken, bu
kentin gelenekleriyle olan derin baglarını da ön plana çıkarmak suretiyle Türkiye’nin tarih
boyunca Akdeniz kültüründe oynadıgı role de iflaret etmektedir” dedi.
Sergilenen fotograflar ayni zamanda İtalyan Yayınevi Gangemi Editore tarafından İngilizce
ve İtalyanca hazırlanan bir katalog olarak yayınlandı.
15 Kasım’da yapılan açılış ile seyirciyle buluşan sergi 1 ay boyunca Roma’daki Ara Pacis
Müzesi’nde izlenebilecek. Müze bu sergiden önce ünlü modacı Valentino’nun 45 yıllık
tasarım hayatı boyunca yaptıgı elbiseler, çizimler ve fotograflara ev sahipligi yaptı.




“İstanbul’a Bakış”
Bu kente ilk defa gelenlerin, burada yaşayanlar hakkındaki izlenimleri “tuhaf”tır. insan
davranışlarına anlam veremezler. Sokaktaki insanların ne düşündüklerine, tepkilerine,
sevinçlerine.
Gerçekten kavgamı ediyorlar, yoksa arkadaşlar m›?
Çok uzun süredir birbirlerini tanıyorlar mı?
Yoksa ilk defa mı karşılaşmışlar?
Yaşadığı kente ait midir yoksa o da kendisi gibi yeni mi gelmiştir?
İnsanların diyaloglarını dışardan dinleyenlerin, bir anlam çikarabilecegi tek bir karışıklık
sözkonusu degildir. Tuhaf bir durum... Ancak aynı zamanda bir zenginlik.
Bu kent zengindir.
Binlerce yıldır birçok farklı uygarlıgın iz bırakarak geçtigi, birçok uygarlıgında dogdugu
bu topraklar gerçek anlamda çok katmanlıdır.
Her eskiye dair tarihi olan kent çok katmanlımıdır?
insanın yaşadığı kentin tarihinin çok eskilere dayanıyor olması o kentin kültürel katmanlara
sahip oldugu anlamına gelmez. Bir kentin tarihi çok eski olabilir. Bu tarih içinde dogrusal
bir çizgide gelişebilir, ilerler ve bugünlere gelebilir.
İstanbul böyle degildir.
Kent insanının binlerce yıllık uygarlık serüveni, güneyden, dogudan, kuzeyden ve batıdan
farklı tarihlerde İstanbul'a gelip yerleşen, geçiş alanı olarak kullanan birçok kavim, ulus
veya topluluk izlerini ya da izdüşümlerini bu kente bırakmıştır.
İstanbul bir anlamda uygarlıklar tarihidir. Bu uygarlıkların bir kısmı üstüste katmanlar
halinde gelişmiş, birbirini var ederken, bir kısmı ise dikey katmanlar halinde yanyana var
olmuş ve yanyana geldikleriyle eytişim içinde gelişmiştir. İstanbul yatay ve düşey
katmanlardan oluşan bir kültürler kütlesidir.
Kültürler kütlesinin izdüşümleri iki temel unsurda kendini açıga vurur:
Sözcük ve zaman
Sokagın sözcükleri, sokagın iletişimi bu kütlenin açıga çıktıgı göstergelerdir.
Sokagın iletişimindeki göndermeler, anıştırmalar,sesler, vurgular, tonalite, eski zamanların
yankıları ve karmaşıklığıdır. Sokak kozmopolittir, toplum kozmopolittir...
Bu aynı zamanda o sözcüklerin -dilin- anlamının çok anlamlı, çok katmanlılığının kanıtıdır.
Sözcüklerin çok anlamlılıgı dilin ait oldugu toplumun ve o toplumun kültürünün de yatay
ve dikey katmanların ipuçları, hatta açıga çıkmalarıdır.
Sokagın sözcüklerinin müzikalitesi o sokagın katmanlılıgının iflaretidir.
Yaşadıgımız kentler bu anlamda her biri çok sesli koroların provalarını andırır.
Cazip olan, heyecan verici k›lan da bu sokaklar›n çok sesli korolar olmas›d›r.
Evet çok sesli koro sanki prova yap›yordur sokaklarda. Her sokag›n, her meydan›n, her
arka bahçenin kendi çok sesli korosu kendi içinde katmanl›, diger sokaklar ile yan yanadır.
Sözcükler, sesler, müzikalite...
Bu kentin dil gibi zaman algısı da kendine özgüdür. Zaman dogrusal degildir. Bir saçınım
halindedir ve geçmişle, gelecege, bugüne, yar›na, düne veya çok daha baflka zamanlar›n
flimdiki zaman›d›r. Ancak flimdiki zaman›n içinde erimifl, yokolmufl olarak degil. Tüm
varl›g›yla flimdiki zaman›n içindedir. Bir anlamda zaman›n bizatihi kendisi paradoksdur.
‹stanbul, eskide kalm›fl kenti olamayan bir kenttir.
Bu kent ayn› zaman diliminde 300 y›l önceyi, 50 y›l önceyi, 100 y›l sonray› yaflayan bir
kenttir. Üstelik tüm zaman dilimleri birlikte ve yan yanad›r. Dünyan›n baflka hiç bir kentinde
olmayan bir özelliktir bu...
Ve kentin kahramanlar› olan, fahifleler, pezevenkler, katiller, serseriler, sokak çocuklar›,
lezbiyenler, dilenciler, kumarbazlar, aristokratlar, yazarlar, çizerler... iflçisi, köylüsü,
burjuvas›, bu farkl› zamanlar› bedenlerinde temsil ederler. Kent beden olmufltur.
Bu kent gerçek anlamda sözcüklerden oluflmufl ve zaman›n her yöne dogru akt›g› düfller
denizidir ve fotografç› iflte bu düfller denizinin kahramanlar›n›n etraf›nda kürek çeker.
‹stanbul kendidir. Baudelaire'in dedigi gibi:
Yara bende, bݍak bendedir
Kurban da ben, cellat da benim.
Ara Güler, Erdal Yaz›c›, Kutup Dalgak›ran, Coflkun Aflar ve Ercan Aslan'›n fotograflar›ndan
oluflan bu sergi, iflte bu düflüncelerin ›fl›g›nda bir araya getirilmifltir. Her fotografç› bu
düfller denizinin farkl› derinliklerinde çal›flm›fl ve ve yine bu düfller denizinin bir parças›nda
gizli kalm›fl müzik parças›n› aç›ga ç›karm›fl, kahramanlar yaratm›fl ve seslendirmifltir.
FOTOGRAFEV‹

YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Ara Guler Biyografi



Ara Güler / Foto Muhabiri

1928'de İstanbul'da doğdu. Lisedeyken film stüdyolarında sinemacılığın her dalında çalıştı. Yine aynı yıllarda Muhsin Ertuğrul'un açtığı tiyatro kurslarına devam etti. Amacı, rejisör yada oyun yazarı olmaktı. Gazetecilik yaşamına 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde başladı. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne devam ediyordu. Askerlik görevinden sonra Hayat dergisine gidi ve fotoğraf bölümü şefi olarak 1961'e kadar çalıştı. 1956'da Time-Life Türkiye'de büro açınca, bu yayın grubunun Yakın Doğu muhabiri olarak çalışmaya başladı. 1958'de Paris-Match ve Der Stern dergilerinin de Yakın Doğu muhabirliğini üstlendi. Aynı yıllarda Henri Cartier-Bresson ile tanışarak Paris Magnum Ajansı'na katıldı. 1961'de İngiltere'de yayınlanan Photography Annual, onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımladı. Aynı yıl ASMP'ye (American Dergi Fotoğrafçıları Derneği) kabul edildi ve bu kuruluşun tek Türk üyesi oldu. 1962'de Almanya'da, çok az fotoğrafçıya verilen "Master of Leica" ünvanını kazandı. Aynı yıl fotoğraf dünyasının çok önemli bir yayını olan ve İsviçre'de çıkan camera dergisi, onunla ilgili özel bir sayı hazırladı. 1961'de..... ABD'de basılan Mariana Noris'in Young Turkey adlı yapıtında fotoğrafları kullanıldı. 1967'de Japonya'da çıkan "Photography of the World" antolojisinde Richard Avedon ile birlikte bir dizi fotoğrafı yer aldı.1970'de Türkei adındaki fotoğraf albümü, Almanya'da yayınlandı. Sanat ve sanat tarihi konularındaki fotoğrafları ABD'de Horizon, Time-Life ve Newsweek kitap bölümlerince ve İsviçre'de de Skira Yayınevi tarafından kullanıldı. Lord Kinross'un 1971'de basılan Hagia-Sophia (Ayasofya) kitabının fotoğraflarını çekti. Skira Yayınevi tarafından Picaso'nun 90'ıncı yaş günü için hazırlanann Picasso, Metamorphose et Unite adlı kitabın İngilizce, Fransızca ve Almanya baskılarında kapak fotoğrafı onundu. 1967'de Kanada'da açılan 'İnsanların Dünyasına Bakışlar" sergisinde, 1968'de New York Modern Sanatlar Galerisinde düzenlenen "Renkli Fotoğrafın On Ustası" adlı sergisi ve aynı yıl Almanya'da Köln'de, Fotokino Fuarı'nda yapıtları sergilendi. 1972'de, Paris Ulusal Kitaplık'ta sergisi açıldı. 1975'de ABD'ne davet edildi ve bir çok ünlü Amerikalının fotoğrafını çekti. Bu gezinin ardından hazırladığı Yaratıcı Amerikalılar sergisi, dünyanın bir çokkentinde açıldı.


Bu arada , Bertrand Russel'dan Winston Churcill'e, Arnold Toynbee'den Picasso'ya, Salvador Dali'ye kadar birçok ünlü kişinin fotoğrafını çekti. Bu röportajlar arasında en ünlüsü, fotoğrafçılara poz vermeyişiyle bilinen Picasso ile yaptığı Picasso Röportajları'dır. 1979'da Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin foto muhabirliği dalındaki Birincilik Ödülünü aldı. 1980'de fotoğraflarının bir kısmı Karacan Yayıncılık tarafından "Fotoğraflar" adı altında kitap haline getirildi. 1986'da Hürriyet Vakfınca basılan, Prof. Abdullah Kuran'ın yazdığı "Mimar Sinan' kitabını fotoğrafladı. Aynı kitap, 1987' de Institute Of Turkish Stades tarafından İngilizce olarak yayımlandı. 1989' da Hil Yayınları, yıllardır fotoğrafını çektiği sinema dünyasının ünlülerini ' Ara Güler'in Sinemacıları' kitabında topladı. 1991' de Dış İşleri Bakanlığı için Halikarnas Balıkçısı'nın ( Cevat Şakir Kabaağaçlı ) ' The Sixht Continent ' adlı kitabını fotoğrafladı. Bu arada Güney Amerika dışında, bütün dünyayı gezerek röportajlar yaptı ve çektiği fotoğraflar Magnum Ajansı kanalıyla çeşitli ülkelere dağıtılarak birçok dergi ve gazetede basıldı. 1989'dan başlayarak 'Day and The Life... ' programına katıldı. Endonezya, Malezya ve Brunei'de dünyanın en ünlü fotoğrafçılarıyla birlikte çalıştı. Yıllardır üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları, 1992'de Fransa'da Edition Arthaud, ABD ve İngiltere'de ise Thames and Hudson tarafından 'Sinan, Architect of Soliman the Magnificent' adı ile lüks bir baskıyla yayınlandı. Aynı yıl, Living in Turkey adlı kitabı yine Thames and Hudson tarafından ABD ve İngiltere'de, Archipelago Press tarafından Singapor'da 'Turkish Style' başlığıyla, Albin Michel Yayınevi tarafından Fransa'da 'Demeures Ottomaanes de Turqie' adıyla yayınlandı. '90lı yıllarda art arda 'Eski İstanbul Anıları', 'Bir Devir Böyle Geçti Kalanlara Selam Olsun', 'Yitirilmiş Renkler', Yüzlerinde Yeryüzü' adlı kitapları yayınlandı. Ara Güler'in Fotoğraflarının büyük bir bölümü Paris'te Ulusal Kitaplık'ta, ABD'de Rochester Eastman Müzesi'nde ve Nebraska Üniversitesi Sheldon Koleksiyonu'nda, Almanya'da Köln'de Museum Ludwig'de Das İmaginaire Photo-Museum'da bulunuyor.

*("Ara Güler'e Saygı" adlı kitaptan alınmıştır.)

Image Hosted by ImageShack.us


Ara Güler'in Kitapları :
Öster om Eufrat (Fırat'ın Ötesi), Tidens Förlag, İsveç, 1960.
Young Turkey, Metin: Mariana Noris, Med & Company, New York, 1964.
Topkapı Sarayı-Sultan Portreleri, Doğan Kardeş Yayınları, İstanbul , 1967.
Türkei Terra Magica, Münich, 1970.
Hagia Sophia, Metin : Lord Kinross, Newsweek Books, New York, 1972.
Yaratıcı Amerikalılar, Amerikan haberler Merkezi, 1975.
The Splendour of Islamic Calligraphy, Thames & Hudson, Londra, 1976.
Harems, Chene & Hachette, Paris, 1980.
Fotoğraflar, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1980.
Fikret Mualla, Metin: Turan Erol, Cem Yayınları, İstanbul, 1980.
Bedri Rahmi, Metin : Turan Erol, Cem Yayınları, İstanbul, 1984.
Mimar Sinan, Metin : Prof. Dr. Abdullah Kuran, Hürriyet Vakfı yayınları, İstanbul, 1986.
Mimar Sinan, Metin : Prof. Dr. Abdullah Kuran, Institute of Turkish Studies, Washington, D.C. , 1987.
Sinemacılar, Hil Yayınları, İstanbul, 1989.
The Sixth Continent, Metin : Halikarnas Balıkçısı, T.C. Dışişleri Bakanlığı Kültür Dairesi, Ankara, 1991.
Sinan Architect os Soliman the Maginificent, Metin : John Frelly & Stephanos Yerasimos, Themes & Hudson, Londra ve New York, Ed. Arthaud, Paris, 1992. Living in turkey, Metin : Stephanos Yerasimos, Thames & Hudson, Londra ve New York, 1992.
Demeures ottomans de Turquie, Metin : Stephanos Yerasimos, Albin Michel, Paris, 1992.
Turkish Style, Metin : Stephanos Yerasimos, Archipelago Press, Singapur, 1992. Eski İstanbul Anıları, Dünya Şirketler Grubu yayını, İstanbul, 1994.
Bir Devir Böyle Geçti Kalanlara Selam Olsun, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1994. Yitirilmiş Renkler, Dünya Şirketler Grubu, İstanbul, 1995.
Yüzlerinde Yeryüzü, Ana Yayıncılık,İstanbul, 1995.
Babil'den Sonra Yaşayacağız, Öyküler, Aras Yayınları, 1996.
Film Kahramanının Sonu (16 mm. Belgesel) İstanbul, 1975.






Ara GÜLER Galerisi İçin TIKLA

YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Birol Üzmez - Mortakya Röportajı



" Fotoğraf çekerken insanların yaşamlarına müdahale etmem. Neyse onu çekerim. Fotoğrafı çektikten sonra bir şey ekleyip çıkarmam, boyamam. Neyi çekmişsem odur. "

Uzun yıllar Zonguldak'ta madenci işçilerinin yaşamlarını "içeriden bir gözle" belgeleyen fotoğraf sanatçısı Birol Üzmez, bu kez İzmir Ege Mahallesi'ndeki Romanlarla 5 ay gibi uzun bir zaman geçirdi. Çalışmanın sonunda, izleyenlere, zamansızlık ve mekansızlık duygusuyla birlikte "bu fotoğraflar yaşıyor" dedirten 'Mortakya-Kahraman Romanlar' fotoğrafları çıktı.

İzmir Fotoğraf Sanatçıları Derneği ve Simurgfotos üyesi Birol Üzmez, bize 'Kahraman Romanları', dayanışma ruhuyla birlikte yaşayan mahalle kültürünü, çalışmanın ardından kalan dostluk ve arkadaşlıkları anlattı. Üzmez ile temel aldığı 'magnum' ve belgesel fotoğrafçılığını, dijital fotoğraf makinelerinin fotoğraf sanatına etkilerini de konuştuk. Fotoğrafçılığa başladığı andan itibaren belgesel çeken Üzmez, "Fotoğraf çekerken insanların yaşamlarına müdahale etmem. Neyse onu çekerim. Fotoğrafı çektikten sonra bir şey ekleyip çıkarmam, boyamam. Neyi çekmişsem odur"..... diyor.

'Mortakya- Kahraman Romanlar' sergisi nasıl oluştu?

Ege Mahallesi'nde Mayıs ayında Hıdrellez Şenlikleri kutlamaları yapılıyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında eşim ile birlikte Ege Mahallesi'ndeki Romanların yaşamlarını belgelemeye karar verdik. Bu mahalle, aslında, uzun zamandır fotoğraflamayı düşündüğüm bir yerdi. Çünkü hem mekan hem de yaşam olarak buranın bir an önce belgelenmesi gerektiğine inanıyordum. Ege Mahallesi, 'kentsel dönüşüm' projesi kapsamında. Önümüzdeki günlerde çok hızlı bir değişim geçireceği için çekmeye karar verdik.

Bildiğim kadarıyla uzun bir çalışma oldu. Çalışmaları nasıl yaptınız?

Mayıs ayından altı ay kadar önce mahallede, Ege Roman Dayanışma Derneği kuruldu. Derneğin kurulması bizim çalışmamızı kolaylaştırdı. Derneğin de yardımı ile oradaki insanlara, ne yapmak istediğimizi anlattık. Dernek ve mahalle halkı bize güvendi ve çalışmalara başladık.



Nereleri çekmeye çalıştınız?

Düğün ve sünnet törenlerini, kına gecelerini belgeledik. Çalışma 5 ay sürdü. 5 ay boyunca hemen hemen her hafta sonunu orada geçirdik. Çekim sırasında çok yakın dostluklar kurduk... Bütün hikaye mahallenin içerisinde geçiyordu.

Dostluk ve insanlık kaldı

5 ay gibi uzun bir süre Ege Mahallesinde kaldınız? Bu çalışma ve Romanlar size ne bıraktı? Nasıl bir iz bıraktı?

Dostluk ve insanlık kaldı. Biz, onların yaşamlarına tanık olduk. Ve birbirimize alışmaya başladık, artık tatil günlerinde Alsancak ya da Konak'a gitmek yerine, o mahalleye gitme isteği doğdu içimizde. Çünkü unutmaya yüz tutulan bir mahalle kültürü orada hala geçerdi. İnsanların birbirlerine olan ilişkileri, dayanışmaları ve dostlukları orada hala var. İnsan oraya gittiğinde kendini başka bir dünyada gibi hissediyor. Onların keyifli ve eğlenceli yaşamlarına birebir tanık oluyor, mutlu oluyor.

Eğlence ve keyif duygusunun hakim olduğu bir mahalle ya da kültür mü?

Aslına bakarsanız orada her an her şey olur. Eğlenmeyi çok seviyorlar, günü birlik yaşıyorlar. Sonuna kadar mutlu bir şekilde yaşamak istiyorlar. Müzisyenler var. İyi müzisyenler çıkmış zamanında mahalleden. Faytoncular var mahallenin içinde.

Bu çalışmanın mahalledeki insanlara katkısı ne oldu?

İnsanlar var olduklarını anlamaya başladılar. Fotoğraflarla biraz kabuklarını da kırdılar. İleriye dönük düşüncelerini korkmadan hayata geçirmeye çalışıyorlar. Kendi içlerinde örgütlenmeye başladılar. Dernekler bir araya federasyon çatısı altında bir araya gelecekler.

'Onlar gibi olmak zorundasınız'

Siz daha önce Zonguldak'ta da maden işçilerini çektiniz. Ve fotoğraflarınız bana, içerden bir göz yani madencilerin içinden çekilmiş bir fotoğraf duygusu veriyor. Ege Mahallesi'nde de aynısını görüyoruz. Bu bir avantaj mı getiriyor size?


Öteki türlü, dışarıdan bir gözlemci gibi baktığınızda oradaki hayatı tam olarak yansıtamıyorsunuz. Onlar gibi olmak, onlar gibi bakmak zorundasınız. Yani onların içine girdiğinde kendini nasıl hissedeceksin, nerede duracaksın? Dışarıdan biri gibi baktığında o samimiyeti ve doğallığı yakalayamıyorsun. Tepeden de bakmayacaksınız. Onların hayatlarına müdahale etmeden, onların yaşamlarının bir parçasıymış gibi çekeceksiniz. Biz onların yaşamlarına müdahale etmiyoruz. Onlar da biz yanlarında yokmuşuz gibi davranıyorlar. Nasıl yaşıyorlarsa öyle oluyorlar. Zaten ortada doğal olmayan bir durumu hissettiğimizde çekimi erteliyoruz.

Konulu bir çekim yaptınız… Bunun ön fizilibilitesi nasıl oldu?

Eşim Tülin ile beraber bu çalışmayı yürüttük. Fotoğrafta kendimize yakın bulduğumuz bazı isimler var. Örneğin Ara Güler. Dünyada takip ettiğimiz ve Magnum ekolü dediğimiz bir ekol var. Magnum fotoğraftaki gerçekçiliktir. Romanlar üzerine çalışan dünyadaki en önemli fotoğrafçı Jozsef Koudelka'dır. Koudelka Çek bir fotoğrafçıdır. Çalışmadan önce, onun fotoğraflarını inceledim. Bana öncü oldu. Filmleri seyrettik. Tony Gatlif'in filmleri ve müzikleri bize hep örnek oldu. Bizden önce de sonuçta Romanlar başkaları tarafından çekilmişti. Sen de aynı konuya giriyorsun.

Bu durumda tekrara düşme tehlikesi var.

Evet. Ayrıca yapamama riski de var. 'Ben ne yapacağım' diye çok düşündüm. Timurtaş Önen var. İstanbul'daki Romanları çekmiş. Nazım Alpman'ın kitapları var. İlk defa denenmiş bir konu değil. İçtenlik ve samimiyet, nereden baktığın ve neyi anlattığın çok önemli. O duyguyu yakalayamadığınızda o hikayeyi anlatamıyorsunuz. Bizim fotoğraflarımıza bakanlar, zamansızlık ve mekansızlığı görüyorlar. 'Burası İzmir'i, neresi?' diye soruyorlar. En çok sorulan soru ise 'hangi ülke?' Meksika, Küba ya da İspanya'ya benzetenler çok oldu. Ege Mahallesi çok ilginç bir yer. Dünyadaki bütün Romanların sentezi gibi. Oraya gittiğinizde başka bir yerde hissediyorsunuz kendinizi. Mahalle bütün yönüyle yaşıyor.

Zonguldak için de aynı duyguyu hissetiniz mi?

Romanlar ve madenciler birbirlerinden çok farklı olmakla beraber birbirleriyle çok paraleller. Benim şansım, Zonguldak'ta yaşayan bir insan olmamdı. Evimin karşısında kömür ocakları vardı. Madencilerle beraber büyüdüm. Burada ambulans sesi duyduğumda farklı algılarım ama orada duyduğumda anlarım ki, bir ocakta göçük olmuştur. Büyük işçi grevlerine, maden ocaklarındaki göçüklere tanık oldum. Belgeledim. İşçilerden biriymiş gibi bakarak çektim. Çünkü, sıcak ve samimi olan da buydu.

Ege Mahallesi'nde de, ona yakın duyguları hissettirmeye çalıştım. İçeriden bir göz olarak bakarak çektim. Zonguldak'taki çalışma koşullarımız farklıydı. Filmli çalışıyorduk, filmi idareli kullanmak zorundaydık. Bazen tek kare çekmek zorunda kalıyordunuz ve en doğru kareyi çekmek zorundaydınız. Romanlarla çalışırken dijital teknolojinin getirdiği avantajlar vardı. Ama filmle çekmeniz ile dijital ile çekmeniz arasında fotoğraf açısından bir değişiklik yok. Çünkü aynı şeyi görüyorsunuz. İkisinde de vizörden bakıyorsunuz. O vizörden baktığınızda gördüğünüz öyküyü, filme ya da hafıza kartına zapt ediyorsunuz.

Herkes herşeyi çekiyor, ama...

Dijitalin olumsuz bir etkisi olmadı mı fotoğraf sanatına?

Herkes fotoğraf çekmeye ve her şeyi çekmeye başladı. Bu sefer de ortaya fotoğraf çıkmamaya başladı. Herkesin elinde milyarlık makineler var, teknoloji son derece ilerledi. Ama başkasının çektiğini taklit ediyor. Ortaya yeni bir şey çıkmıyor. Günübirlik tüketim peşinde insanlar. Devir şov devri. Bir televizyon kanalı tanıtımında 'hayat bir şovdur' diyor. Herkes o şovun peşinde. Eskiden daha iyi fotoğraflara tanık oluyorduk. Herkes iyi bir şey üretmenin peşindeydi, şimdi ise tüketmenin peşinde...

Evet, şu anda dışarıda belgelenmesi gereken bir durum var.

Belgeselin en güzel tarafı bu. Hayat o kadar hızlı akıyor ki. Az önce biz buraya gelirken, Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde yürüyorduk. Ama röportaj bittikten sonra bu kafeden çıktığımızda yürüyemeyeceğiz. Çünkü Alsancak'ı su bastı ve muhtemelen kafeden çıkamayacağız. İşte belgesel fotoğraf burada devreye giriyor. Çektiğiniz zaman, Alsancak'a su bastığı tarihe geçmiştir artık ama bunu çekmezseniz tarihte nereden bileceksiniz, Alsançak'ı 10 Kasım günü su bastı. Belgesel fotoğrafın en güzel yanı bu; belgeciliği.

Hayatları roman gibi

Ben yeniden sergiye dönmek istiyorum. Serginin adı Mortakya Roman Kahramanları… Neden?

Bunların hepsinin bir göndermesi var. Semtin adı Kahramanlar. İzmir'in kurtuluşuna kadar iniyor bu isim. Roman kelimesini ise iki anlamda kullandık. Kahramanlar'da yaşayan halkın adı bu. Bir de edebiyat türü. Onlar hem bir roman kahramanları, hem de Kahraman semtinde yaşıyorlar. Hayatları bir Roman gibi. Mortakya da oranın en eski ismi.

Son sorum; Ege Mahallesi'ndeki çalışma bitti mi? Yeni çalışma alanı ne oldu?

Ege Mahallesi'ndeki işimiz bitecek gibi gözükmüyor. Konu devam ediyor. Roman müzisyenlerini çekeceğiz. Çekimler sırasında çok fazla Roman müzisyenle karşılaştık. Onları belgeleyeceğiz.

A. CAN DEMİR - YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
ANF/İZMİR


Birol ÜZMEZ Biyografisi İçin TIKLA



YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Fotograf Tarihi - Osmanlı'da Fotograf



Fotoğraf Tarihi - Osmanlı'da Fotoğraf
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Kurşat Bayhan - Fotoroportaj - Kuzey Irak



Kürşat Bayhan - Fotoröportaj - Kuzey Irak
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Foto Roportaj - Banglades


Foto Röportaj - Bangladeş
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Foto Roportaj - Somali



Foto Röportaj - Somali
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Ozcan Yurdalan - Portfolyo



Özcan Yurdalan - Portfolyo
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Alex Webb - İstanbul



Alex Webb - İstanbul
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Ulis FotoFest - 2007


Ulis FotoFest - 2007
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Kürşat Bayhan - Haber Fotoğrafçılığı



Kürşat Bayhan - Haber Fotoğrafçılığı
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Nikos Economopoulos Biyografisi


Nikos Economopoulos, 1953 yılında Yunanistan'ın Peloponnissos kentinde doğdu. İtalya'da hukuk eğitimi aldı. Yunanistan'ın çeşitli dergi ve gazeteleri için uzun yıllar muhabirlik yaptı. Fotoğrafa 1979 yılında başladı ve 1988 yılına kadar bu ilgi amatör düzeyde seyretti. 1988'den başlayarak iki yıl boyunca Yunanistan ve Türkiye'de fotoğraf projelerine imza attı. 1990 yılında Magnum ajansına katıldı ve fotoğrafları dünyanın çeşitli dergi ve gazetelerinde yayınlanmaya başladı. Aynı yıl "Balkans" başlıklı fotoğraf projesi için Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya ve Yugoslavya'da fotoğraflar çekti. 1994 yılında Magnum ajansında tam üyeliğe kabul edildi ve "Balkans" projesini tamamladı ve bir albüm olarak da 1995 yılında New York'ta yayınladı. "Çingeneler" ve "Yunanistan'daki Müslüman Azınlık" başta olmak üzere çok sayıda projeye imza atan, dünyanın değişik bölgelerinde fotoğraf çeken Nikos Economopoulos, Türkiye ve Yunanistan arasındaki dostluğa katkı sağlayanlara verilen Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü'ne 2001 yılında layık görüldü. Economopoulos, 17 Ekim 2005 tarihinde Ankara Ünv. İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen "Fotoğraf ve Oryantalizm" paneline katılmak üzere Ankara'ya da geldi.

Image Hosted by ImageShack.us


Image Hosted by ImageShack.us


Image Hosted by ImageShack.us


Nikos Economopoulos'un Galerisi İçin TIKLA

YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

ÖZCAN YURDALAN: En güçlü yalanlar fotografla söylenir


ÖZCAN YURDALAN: En güçlü yalanlar fotoğrafla söylenir

Fotoğraf, içinde yaşadığımız dünyanın sınırlarını zorlamanın ve hayata müdahale etmenin en etkili yollarından biri olma işlevini halen sürdürüyor. Fotoğrafçı, fotoğraf yoluyla bir yandan nesnel gerçeklikleri dolaşıma sunarken bir yandan da kendi politik duruşu üzerinden oluşturduğu görsel dil ile değiştirme misyonu yüklenebiliyor. Seyyah ve fotoğrafçı Özcan Yurdalan, fotoğrafın belgesel kullanımına odaklanan, bir taraftan da Fotoğrafın serüvenin felsefi, siyasal arka planlarına açıklık getiren kitabı "Belgesel Fotoğraf ue Fotoröportaj (Agora Kitaplığı) ile meseleye gayet yerinde teşhis ue tespitlerle açıklık getiriyor. Fotoğraf yoluyla yeni ve başka anlama biçimlerine ulaşabilme, alternatif yaratıcılık imkanları üzerine Özcan Yurdalan'la konuştuk.


GÖKHAN GENÇAY - Bir Gün Gazetesi - 17/12/2007

* * *


»Belgesel fotoğraf ve fotoröportaj tanımlarından başlayalım isterseniz; ne anlama geldikleri ve farklılıkları yeterince biliniyor mu bu işle iştigal edenler tarafından?

Çok bilindiğini söyleyemem, aslına bakarsan fotoğrafın belgesel özelliği kendi doğasında varolan bir şey; her fotoğraf sonuç itibarıyla belgedir. Ama bunun bugünkü tanımları içinde belgesel fotoğraf diye tanımlamak için başka temeller ve düşünce biçimleri gerekiyor. En başta belgesel fotoğrafın uygulama yöntemlerinden biri olarak fotoröportajı bir anlama biçimi olarak algılamak gerekiyor. Kuşkusuz fotoğraf bir dil; yazı gibi, söz gibi, resim gibi bir dil. Ama bu dille bir sözü söylemeden önce fotoğrafçının ele aldığı konuyu anlama çabasına girmesi gerekiyor.

»Fotoğraf özünde hangi maksada çekilir? Fotoğraf üzerinden varolan realiteyi manipüle etme olanakları nelerdir?

Fotoğraf yalanın en hakikisini söyler, en güçlü yalanlar fotoğraf aracılığıyla söylenen yalanlardır. Fotoğraf bu yanıyla fotoğrafçının tanıklığıdır, ama daha çok fotoğrafçının tanıklığının kanıtıdır. Hiçbir fotoğraf, özellikle belgesel fotoğraf tarafsız, objektif değildir. Fotoğrafın gösterdiği doğru, fotoğrafçının hayat görüşüyle, estetik birikimiyle, politik duruşuyla birlikte kavradığı gerçekliktir, yani gerçekliğin bir yüzüdür. Böyle olunca da, fotoğraf fotoğrafçının tanımlamak istediği gerçekliğin kanıtıdır diyebiliriz.Fotoğrafçının bunu yapabilmesi için, sadece fotoğrafçı olması yetmez; onun arkasında, zihninde birtakım başka katmanlar gerekir. Bir toplumsal analize ve felsefeye sahip olması gerekir. Böyle olduğu zaman da, söylediği yalanlar minimuma iner ya da salt kendi yalanları olarak kalır.

»Estetik duyarlılıkların fotoğrafçılığın belirleyici öğesi olarak algılanması ne derece doğru?

Son derece önemli tabii ki, fakat fotoğrafçı olmak için önce tekniği bilmek lazım. Fotoğrafçının makineyi nasıl kullanacağını bilmesi gerekir, bu tıpkı kalemle kağıdın tanışması gibidir. Görüntü nasıl oluşur bilgisine derinlemesi sahip olması lazım bir fotoğrafçının.Ondan sonra fotoğrafın estetik temel kurallarına hakim olması geliyor. Bu ikisine sahip ve hakim olduğu zaman, artık bunun içinde bir söz kurabilecek altyapıyı oluşturmuş demektir. Ondan sonra artık söyleyeceği sözleri estetik bir format içinde söylemeye başlar. Türkiye'de fotoğrafçılık sadece tekniğe hakim olmak ve bilinen estetik kurallara uygunluk üzerinden kendini kuruyor. Halbuki, kalemi ve kağıdı bilen, yazı yazmayı da öğrenmiş olanın nasıl bu aletlerle ne söylediği önemliyse fotoğrafçı açısından da aynısı geçerlidir.

Fotoğrafı görsel kültürün en önemli araçlarından biri olarak addettiğimizde teknoendüstriyel gelişmeyi, insanlığın anlatılar yaratması ve iletişim kurması için yararlı bir süreç olarak adlandırabilir miyiz?

Fotoğraf; kapitalizm, pozitivizm ve sosyolojiyle birlikte doğdu ve bu üçüyle birlikte halen varlığımı sürdürüyor. Bu fotoğrafın her yapı tarafından kullanılmasını sağlıyor. Örneğin, fotoğrafı bir propaganda aracı olarak kullananlar Nazilerdi. Bugün bunu başka bir boyutta reklamcılar kullanmaktalar. Reklamlarda kullanılan fotoğrafların esas amacı, yalan söyleyerek tüketim toplumunun çarkını daha güçlü çevirmeye çalışmaktır. Dolayısıyla, bir iletişim modeli olarak fotoğraf, farklı mecralarda toplumları, hatta bireyleri yönlendirmek, kanalize etmek, onların davranış biçimlerini belirlemek için kullanılıyor. Ama bu aracı tam tersine, çarka çomak sokmak için de fotoğrafçılar kullanıyorlar. Tarihte hep bu ikisi birlikte gitmiştir. Mesela, Salgado'nun yaptığı çalışmalar bir yanıyla da bu sistemin tekerine çomak sokmak için yapılmış çalışmaları simgeler. Görsel bir dil olarak fotoğraf, insanların ve toplumların yaşamında önemli bir rol oynuyor. Peki, yeni bir iletişim modeli yaratmakta durağan bir görüntünün payı olabilir mi? Bence olabilir, zaten bu yüzden bir anlama biçimi olarak fotoröportajı önemsiyorum. Artık büyük söylemler önemli oranda parçalanmış durumda, şimdi insanların kişisel sözlerini ve bunun üzerinden hayata dair tavırlarını pratikleştirmeleri gerekiyor. Bunun yolu da, fotoröportaja ve belgesel fotoğrafa yaklaşmaktan geçiyor. Fotoğraf, geniş kitleler tarafından kullanılan bir araç; bu aracı daha derinlemesine, gerçekliğin görülmeyen yüzlerini ortaya çıkarmak için kullandığımızda hem insanlığın, hem de dünyanın dönüşümüne faydalı olacaktır.

»Egemen güçlere, sisteme karşı fotoğrafçılık yoluyla sosyal muhalefet ve toplumsal kazanım elde etmek mümkün mü, böylesi kazanımlar yaratan deneyimlerden örnekler verebilir misiniz?

Tarihte bunun örnekleri var tabii ki. Bizim bugün dillendirmeye çalıştığımız şeyler, tarihteki örneklerin birebir tekrarı değil. Kapitalizmin ilk dönemlerinde ABD'de yapılan çalışmalar da, Vietnam savaşı sırasından fotomuhabirlerinin çektiği fotoğraflar da belirli toplumsal dönüşümlerin gelişmesine vesile oldular. Bir itirazı dile getirdiler ve bir kayıt düştüler tarihe. Bu tabii ki önemliydi, ama günümüzde fotoğrafçılar artık başka türlü çalışmalar da yapıyorlar. Mesela, fotoğrafçıların başını çektiği eviçi şiddet hakkında yapılan çalışmalar mevcut. Ev içi şiddeti konu alarak fotoğraflayan Donna Ferrato gibi fotoğrafçılar, aynı zamanda bu olumsuzluğa karşı bazı örgütlenmeler de yaratıyorlar, ya da varolan bir örgütün içinde yer alıyorlar. Aynı durum, çocuk emeği sömürüsüne karşı da gerçekleştiriliyor. Fotoğrafçılar artık sadece sıradan birer görüntü kaydı tutan insanlar olarak rol almıyorlar toplumsal hayatta. Daha ileri bir davranış biçimi sergiliyorlar ve doğrudan müdahil oluyorlar.

»Verdiğiniz ev içi şiddet örneğinden yola çıkarsak, fotoğrafçı bu konuya nasıl dahil olabilir?

Donna Ferrato, ev içi şiddeti konu alan bir fotoğraf serisi yapmaya başlıyor. O çalışmayı gerçekleştirirken sadece fotoğrafını çekmenin yetersiz olduğuna karar veriyor ve bu tip şiddete karşı mücadele veren "Ev içi şiddet farkındalık projesi" adlı bir örgüt kuruyor. Benzer bir çalışma uyuşturucu bağımlısı gençler için de yapılıyor.

»Buna benzer örnekler Türkiye'de de mevcut mu?

Türkiye'den örnek vermek gerekirse, tam sonuca ulaşmasa bile Marmara depremi sonrasında kurulan fotoğrafçı çocuklar atölyesini verebilirim. Vakfa çevrilen bir çalışmayı gerçekleştirdik orada, ama vakıf, bizim hedeflediğimizden daha geniş bir çerçeveye yöneldiğinden bu çalışma çok da başarılı oldu diyemiyorum. Türkiye'de başarıya ulaşmış demin saydığım tipte tek bir örnek yok maalesef. Ama, bir örgütlenme yaratmadan fotoğraf aracılığıyla gündeme gelmiş problemler var. Bunlardan bir tanesi "Göçerler" çalışması. Fotoğraf, esasında kendi başına hiçbir şeyi değiştiremez, ama bir toplumsal rüzgarı, kamu vicdanını arkasına alabilirse eğer değişime küçük katkılar sunmayı da başarabilmiş olur. Fotoğrafın tek başına bir gücü yoktur, ancak güçlü bir muhalefetle birlikte davranan fotoğrafçı değişimin öznesi olabilir.

»Peki, fotoğrafçı muhalefede birlikte davranırken nesnelliği olduğu gibi yansıtmakla mı yükümlüdür, yoksa gerçekliğe göze çarpıcı birtakım mizansenlerle müdahale ederek ele aldığı konunun altını çizmek benimsenebilir bir taktik olabilir mi?

Fotoğrafın birbirinden farklı uygulama biçimleri var, yani mizansenler yaratarak, sahneler kurarak fotoğraf çekmek de mümkündür. Belli düzenlemeler yaparak fotoğraflar da çekilir, hatta bu tür fotoğraflar da toplumsal muhalefete hizmet edebilir. Ama bizim sözünü ettiğimiz belgesel fotoğraf ya da fotoröportaj tarzında sahne kurulmaz, olaya müdahale edilmez. Varolan her neyse o, en küçük bir noktasına bile dokunmadan fotoğraflanmaya çalışılır. Bunu yaparken, gerçeğin sadece görünen yüzünü değil, biraz da arkasındaki görünmeyen yönlerinde neler olup bittiğini fotoğraflayabilmelidir fotoğrafçı. Bunun koşulu ise fotoğrafçının zihinsel ve duygusal olarak konuya dahil olabilmesinden geçer. Burada da bir problem çıkabilir tabii, konunun çok içinde olduğu zaman görmesi gerekenleri de görmeyebilir. Bu yüzden fotoğrafçı, konuya yakın olmalı, ama aynı zamanda dışına da çıkıp, makro planda olup bitene bakabilmeyi de becerebilmelidir;bu şekilde oradaki nesnel gerçeği kendi algısı çerçevesinde fotoğrafa yansıtabilir.

»Fotoğrafçının taraf olmasının handikapları yok mu? Fotoğrafçının toplumsal bir taraf olarak bakması iyicil niyederle bile olsa izlediği konuyu tahrif etmesine yol açmaz mı?

Böyle bir tehlike mevcut tabii ki. Fotoğrafçı bunu yapmamalı, bu zaten fotoğrafçının kendine karşı dürüstlüğüyle ilgili. Fotoğrafçı daima ele aldığı konuya dair kendine sorular sormalı.Belgesel fotoğrafçıyı bir propaganda fotoğrafçısı olarak düşünmemek lazım, çünkü gerçeğin kendisini fotoğraf haline getirebilmek en güçlü kanıttır.

»Amerikan yerlilerinin fotoğraf çektirmeyi ruhlarının makineye tutsak düşeceği kaygısıyla reddetmeleri sizin de altını çizdiğiniz fotoğraf çekmenin 'saldırgan bir davranış modeli' olmasıyla birebir bağlantısı var mı?

Olabilir, ben de izinsiz fotoğrafımın çekilmesinden hoşlanmam. Fotoğraf çekmek birinden bir şey almaktır, bunu alırken de o insanın onayını almak gerekir. Artık Batı'da bu durum iyice uç boyutlara da vardı, mesela oralarda bir muhabir üç kişiden az bir grubun fotoğrafını çekiyorsa onların onaylarını yazılı olarak almak mecburiyetinde. Bizde biraz daha farklı, bizim illa sözle izin almamıza gerek yok, biz küçük bir bakışla ve işaretleşmeyle de çekeceğimiz insandan izin almasını biliriz.

»Fotoğrafın saldırgan bir davranış modeli olması meselesini biraz açabilir misiniz? Fotoğraf çekmenin saldırganlığı ve özgürlüğü nerelere denk düşüyor?

Fotoğraf çekmenin temel ilkesi, izin verilmemiş bir şeyi almaktır. Bir şeyin fotoğrafı çekildiyse başkalarına da gösterilecektir. Beni izinsiz çeken fotoğrafçı acaba beni nasıl gösterecek? Olmak istediğim ben gibi mi gözüküyorum? Benim istemediğim bir biçimde mi kullanılacak? Fotoğrafı uygunsuz bağlamlarda kullanmak o insanların özlük haklarına saldırıdır. Bu yanıyla fotoğraf etik, hak, hukuk problemlerini de barındırır.

»"Deforme olmuş insan, hep kendini yakışıklı gösteren aynalarda görmek ister" sözüne paralel olarak estetik açıdan fotoğrafta da böylesi bir problem yok mu? Kendisini kötü görünmesini istemeyen bir insanın tepkisi ne derece kaale alınabilir?

Fotoğrafçı birini güzel göstermek zorunda değildir. Ama en azından o fotoğrafta nasıl göründüğüne dair onayını almak zorundadır.

» Belgesel sunumlarda nasıl olmalı, mesela ben bir adamı döverken fotoğrafımın çekilmemesi hakkına sahip miyim?

Hayır, asla değilsin. Dövülen insanın kendini o halde göstermeme hakkı var.

» O zaman mağdurdan, ezilenden yana bir tarif yapmak gerekiyor...

Doğru,öteki türlü olsaydı saldırgan devletlerin zulmünü hiç gösteremezdik.

» Fotoğraf makinesiyle simgeleştirebileceğimiz teknolojik saldırgınlığa karşı dışarıda kalmanın, reddetmenin imkanları mevcut mu?

Hepimiz bir biçimde sistemin olumsuzluklarını sürdürüyoruz, en azından bunun farkında olmak çok önemli. Farkında olmak ve mümkün olduğu kadar azaltma yolları aramak doğru davranıştır bence.



belgesel fotoğraf,mangnum photos,simurg photos,

YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Birol UZMEZ Biyografisi


Uzun yıllar yaşadığı Zonguldak’ta maden işçilerinin yaşamlarını fotoğrafa yansıtan Birol Üzmez, 20 Ağustos 1960 tarihinde Akçakoca’da doğdu. Baba mesleği olan fotoğrafla sanatsal anlamda 1984 yılında ilgilenmeye başlayan Üzmez, 1986 yılında İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği’ne (İFSAK) üye oldu.

1985 Yılında ..... Fahri Bozbaş, Ertuğrul Ünal ile Birlikte Zonguldağın ilk fotoğrafçılarından Nazım Baysal’ın arşivinden derlenen “ Bir Zamanlar Zonguldak” sergisini düzenledi.

1986 yılında Uğur Kasırga ile birlikte Olof Palme anısına açılan “Pencere” isimli fotoğraf sergisinin ardından Ayhan Ülkü ile “Yalnızlık ”, İbrahim Akyürek ile “Madencinin Yaşamı” ortak sergilerini açtı.

1987-1988 Yıllarında TUSAK Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. 1989 Yılında Zonguldak Fotoğraf Grubunu altı arkadaşı ile kurarak, Zonguldak’ta Fotoğraf sanatının gelişmesine yönelik çalışmalarını sürdürdü. ZFG ile Zonguldak Fotoğraf Günlerini dört kez düzenledi. Mimar Süreyya Aytaç’ın arşivindeki fotoğrafların gün yüzüne çıkmasını sağladı.

1990-1993 yılları arasında serbest fotoğrafçı olarak Cumhuriyet Gazetesi’nin muhabirliğini üstlendi.1990 grevini ve 1992 Kozlu grizu facialarını belgeledi.

İbrahim Akyürek,Şirin Küçüktabak,Sevil Üzrek,Faruk Akbaş ve Celal Deniz’in de aralarında bulunduğu "Belgesel Fotoğraf Grubu" oluşumunun içinde yer aldı.

Ulusal ve Uluslararası yarışmalarda fotoğrafları ödüllendirilen Üzmez, “Üç Yaşamın Bir Günü”, “Denemeler Yanılmalar”, “Zonguldak’ın Öteki Yüzü”, “Uzun Sessizlikler, Kısa Patlamalar” ,"Sandallar","Zeytin Ağacının İzinde" isimli saydam gösterilerini gerçekleştirdi. Karma sergilere, saydam gösterilerine katıldı.

1993 yılında İzmir’e yerleşen Üzmez, Tariş Fotoğraf Grubunun kurucuları arasında yer aldı. 1994 yılında Enver Akmaner ile Amerikan Kültür Derneği’nde İzmir’deki ilk sergisini açan Üzmez o tarihten bu yana birçok karma sergide İzmir’li sanatseverlerle buluştu. 1995 Yılında Tufan Dinarlı ile birlikte “İzmir Fotoğraf Haftası” nı gerçekleştirdi.

ALDIĞI ÖDÜLLER
- 1986 İSÜF 4. Ulusal Fotoğraf Yarışması Renkli Baskı 3. lük Ödülü

- 1988 İVA 2 Fotoğraf Yarışması Mansiyon

- 1989 BAYER Aspirin “Çevre ve Sağlık” Saydam Dalı Birincilik Ödülü

- 1989 TMMOB Maden Mühendisleri Odası “Türkiye’de Madencilik”

- Siyah Beyaz Baskı Mansiyon ve AFSAD Ödülü

- 1989 TCDD 1. Fotoğraf Yarışması Saydam Dalı Mansiyon

- 1991 Otomobil İş Sendikası 1. Ulusal Fotoğraf Yarışması Başarı Ödülü

- 1992 EURO Color Ayın Fotoğrafı Ödülü

- 1992 MTA- Jeoloji Mühendisleri Odası 1. Uluslararası FIAP Saydam Yarışması Bronz Madalya

- 1993 AFAD Seyhan Belediyesi FIAP Uluslararası Fotoğraf Yarışması Saydam Dalı Mansiyon

- 1997 TCDD 2.Ulusal Demiryolu Kongresi, Saydam Dalı Mansiyon

- 1997 TÜBİTAK “Yaşayan Bilim ve Teknik 3 ”Siyah Konulu Fotoğraf Yarışması” Saydam Dalı Birincilik Ödülü

- 1999 TÜBİTAK “ Yaşayan Bilim ve Teknik 4” İzler Konulu Fotoğraf Yarışması Başarı Ödülü

- 2006 Aydın Belediyesi Fotoğraf Yarışması Mansiyon Ödülü.

- 2006 Türk Eczacılar Birliği Fotoğraf yarışması Başarı Ödülü.

- 2006 Antalya İnşaat Mühendisleri Odası Fotoğraf Yarışması Birincilik Ödülü.


Zonguldak’ta büyüdü, İzmir’ de yaşıyor. Simurg Fotoğraf Grubu üyesi olarak fotoğraf çalışmalarını aktif olarak sürdürmektedir.

YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Fotograf Gosterisi - Simurg Photos - TEGET


TEĞET

" Görünenin arkasındaki yaşamlara çizilen çizgiler "

"Yaşamın kıyısında donan anlar. Hayatın teğetlerindeki fotoğraflar"

Hayat her insan için ayrı bir anlam taşımakta, ayrı bir biçim haline gelmektedir.Her insan hayatın anlamını öğrenmeyi diler, bunun için mücadeleler verir.Fakat bu esnada çoğu insan zamana yenik düşer ve hayatın içine işlenen bazı çizgileri kaçırır. Çünkü hayatta hiçbir insan yalnız değildir ve başkalarının hayatına şahit olmaktadır. Kimileri sadece bakarlar. Yani hep teğet geçmişlerdir başka birinin hayatındaki çizgileri. Yansıyan her ışıkta aydınlanan yüzler onlar için sadece bir başka insan olmaktan öteye gitmez. Oysaki kimileri içinse durum çok farklıdır.

Onlar görürler.

Onlar ânın farkındadır.

Çünkü onlar, görünenin arkasındaki yaşamlara çizilen çizgiler in sessiz tanıklarıdır.

Bu sessizlik ânı belgeleyicileriyle bir anlam kazanıyor artık. TEĞET dile geliyor. Yaşamın ince çizgilerinde gezinen birkaç insan, hayatın teğetlerini sessizce size gösteriyor. Simurg Fotoğraf Grubu hayatın teğetlerini sizlere sunmak için ilk adımı atıyor. Görünen her şey, sesin bittiği yerde fotoğrafla göze geliyor !

Simurg Fotoğraf Grubu üyelerinin ilk ortak gösterisi olan "Teğet" size, bugüne kadar kıyısından geçip farkına varamadığınız yüzlerin çizgilerini sunacak. Hiç konuşmadan da bir bakışla bir şeyler anlatılabileceğini ispatlayacak. Teğet ile size bazı hayatları gösterecek. Ama unutmayın ki , görmesi yine hep size kalacak.

Hayatın teğetlerinde kalanları , görünenin arkasındaki yaşamlara çizilen çizgileri ve her şeyden önemlisi, bir şeyler görebilmeyi isteyenlerin her adımda başka bir fotografa, başka bir hayata heyecanla yürüyeceği bir gösteridir Teğet.


Gösterinin FSK(fotoğraf sanatı kurumu-ANKARA) ,FotoSel (Selçuklu Fotoğraf Sanatı Derneği - KOnya) ve İFOD - İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği - İzmir ) de , ayrıca Sokak Gösterileri Programında İzmir Konak Belediyesi desteğiyle( http://www.konak.bel.tr/haberler/haber3.htm Sunumu yapıldı..

Basın Haberleri :

Haber Ekspresi
YeniGün
Gazetem Egeme

Gösteriyi İzlemek İsteyenler İndirebilirler : İNDİR
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

FOTOGRAF SERGISI ALTAN BAL ... KAMYONCULAR


FOTOGRAF SERGISI
ALTAN BAL ... KAMYONCULAR
5 OCAK – 1 SUBAT 2008

“Biter mi bu yol Altan ? …Dusunme oyle derin derin. Kontagi cevirmezsen bitmez. Hadi Bismillah!...”
Kamyoncu Temel / Kars yakinlari

FOTOTREK FOTOGRAF MERKEZI, kuratorlugunu Gultekin CIZGEN’in yaptigi Istiklal Caddesi Misir Apartmani’ndaki yeni Fotograf Galerisi’ni Altan BAL’in KAMYONCULAR sergisi ile 5 OCAK 2008 C.tesi gunu aciyor !

Belgesel fotografci Altan BAL, bir kez daha, zamaninin usta kamyonculardan babasi Fethi Bal’in hikayesinden yola cikarak, yedi bolgede, yedi iklimde “yuk sarip”, “direksiyon sallayan” ve bekleyenlerinden baska kaybedecek bir seyleri olmayan KAMYONCULAR’in hikayesini siyah beyaz fotograflariyla gorunur hale getirdi.

Altan Bal, cocukken, ne zaman donecegi belli olmayan kamyoncu babasi tarafindan anlatilan hikayelerinin izini, fotograf makinesiyle surmek icin 3 yil once dustu yollara. Tamamen rastlantilara dayanan tanismalarla, daha cok da otostopla bindigi kamyonlarla tum Turkiye’yi defalarca gezerek fotograf cekti.

50 fotograftan olusan sergi ve yuze yakin fotograftan olusan kitap 5 Ocak 2008 Cumartesi gunu saat 18:00’de FOTOTREK FOTOGRAF MERKEZİ’nde izleyicileriyle bulusacak. Sergi, 1 Subat 2008 tarihine kadar gezilebilecek.

Ayrintili bilgi icin : http://www.fototrek.com/etkinlik_sergi.html

FOTOTREK FOTOGRAF MERKEZI
Istiklal Caddesi Misir Apt. No : 311 K.1 D.3 Beyoglu, ISTANBUL
Tel : 212 2519014 - 2457857
www.fototrek.com

YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Sabit Kalfagil`in KOMPOZISYON Kitabı yeni baskısı ile tekrar kitapçılarda


Prof. Sabit Kalfagil`in ilki 1981 yılında basılan kitabı geçtiğimiz yıl Fotografevi Yayınları tarafından yeniden basılmıştı. Kısa sürede tükenen baskının ikincisi Epson`un katkılarıyla kitapçılardaki yerini aldı.
Kitapta 1981 yılındaki ilk baskısında yer alan sistematik çerçevesinde ilk baskıdaki bilgilerin yanında Sabit Kalfagil`in zaman içinde eklediği görüşleri yer alıyor.

Birinci Baskı: 2006`da 3000 adet basılmıştır.
İkinci Baskı: 2007`de 5000 adet basılmıştır.

Kitapçılar ve Fotografevi`nden 25 YTL karşılığı temin edilebilir.
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

19. Sinasi Barutcu Kupasi Fotograf Sergisi


FOTOGEN Fotoğraf Sanatı Derneği tarafından bu yıl 19. su gerçekleştirilecek olan “ 19. ŞİNASİ BARUTÇU KUPASI FOTOĞRAF SERGİSİ “ 24 Aralık 2007 tarihinde Fotografevi Koc Allianz Galerisi’nde açılacaktır.
Sergi, Şinasi BARUTÇU’nun anısına düzenlenmektedir. Fotoğraf çalışanları, tek fotoğrafın raslantısallığından uzaklaştırarak, bütünü düşünmeye yöneltmek ve yüksek düzeyde bir sergi oluşturulması amaçlanmaktadır.
Daha önceki çalışmaları göz önünde bulundurularak, tüm yurt genelinde bir tarama ile FOTOGEN yönetim kurulunca belirlenen 12 katılımcı davet edilmekte ve 6. şar fotoğraf baskısı ile katılmaları istenmektedir. Çalışmaları seçici kurul tarafından 3 yıl üst üste başarılı bulunan katılımcılar ŞİNASİ BARUTÇU KUPASINI almaya hak kazanmaktadırlar.

Bu yıl 3. turda bulunan Emre İKİZLER ve Servet SEZGİN kupa adayı olarak katılmaka. Altan BAL, Reha BİLİR, Mehmet ÇAKIR, Fatih SÖNMEZ, Nazan TUNA ve Orhan YAYLA 2. turda bulunmaktadır. Gökhan BULUT, Timurtaş ONAN , Fenay ULU ve Hacer YILMAZ ise bu yıl çağrılan katılımcılardır. Bu yıl seçiçi kurulda Nevzat ÇAKIR, Halim Kulaksız ve Selim SEVAL yer almaktadır.

Fotografevi Koç Allianz Galerisi’nde 24 Aralık 2007 Pazartesi günü saat 17.00’de bir kokteyl ile açılacak olan sergi, 24/12/2007 ile 3 /01/ 2008 tarihleri arasında açık kalacaktır.

YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Birol Üzmez - Mortakya Roman Kahramanları Çanakkkale Sergisi


" MORTAKYA "

Roman Kahramanları Fotoğraf Sergisi

Darbuka, Klarnet, Hıdrellez, Sünnet, Nışan, Kına Gecesi, Düğün; bu kelimeler pek çok yerde Romanları akla getiriyor. Tıpkı İzmir de Ege Mahallesinde yaşayan Roman topluluğunda olduğu gibi. Onlar için doğru ritim doğru ruh demektir. Eğlenirken eğlendirmekten keyif alırlar.

Ege Mahallesi Roman Yardımlaşma derneğinin büyük destek verdiği sergi, İzmir Konak Belediyesi, ÇOMÜ Rektörlüğü ve Çanakkale Belediyesinin katkıları ile ÇOMÜFOT (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fotoğraf Topluluğu) Organizasyonuyla Çanakkalelilerle buluşuyor.

İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği (İFOD) ve Simurgphotos üyesi Birol Üzmez’in İzmir’in ..... Kahramanlar semtindeki Ege Mahallesi Romanlarının yaşamını konu alan fotoğraf sergisi yolculuğuna Romanları çoğunlukla yaşadığı Çanakkale’de devam edecek.

5- 19 Ocak 2008 tarihleri arasında Fevzipaşa Mahallesi’nde ki "Eski Kilise"de açık kalacak olan sergide Ege mahallesi romanlarının yaşamlarını konu alan 40 fotoğraf sergilenecek.

Tüm çağlarda farklı yaşam tarzlarıyla dünyanın farklı kültür renklerinden en bilineni olan romanların İzmir’deki görsel tarihi “Roman Kahramanları” fotoğraf sergisi ile yazıldı. Hayata bakışları, umutları, sevgileri, belki de en çok imrenilen neşeleriyle Ege mahallesi romanları, Birol Üzmez’in 40 fotoğrafıyla İzmir’in görsel tarihindeki yerini aldı.


Romanların müzik ve eğlenceleriyle yoğrulmuş yaşam öyküleri Simurgphotos üyesi Birol Üzmez’e National Geographic dergisinin düzenlediği Uluslararası fotoğraf yarışmasının Türkiye ayağında üçüncülük ödülü kazandırmıştı. Öte yandan Üzmez’in Ege Mahallesinde çektiği fotoğraflardan biri Şalom gazetesinin düzenlediği
"Barış " konulu yarışmada Juri Özel ödülü, Om yayıncılık tarafından düzenlenen "Modern Kentin Kaosu" yarışmasında Mansiyon, Haliç Üniversitesi tarafından düzenlelen Uluslararası Fotoğraf yarışmasında ise sergileme ödülü kazandırdı.
Darbuka, Klarnet, Hıdrellez, Sünnet, Nışan, Kına Gecesi, Düğün; bu kelimeler pek çok yerde Romanları akla getiriyor. Tıpkı İzmir de Ege Mahallesinde yaşayan Roman topluluğunda olduğu gibi. Onlar için doğru ritim doğru ruh demektir. Eğlenirken eğlendirmekten keyif alırlar. Roman nışanı da, sadece kadınların katıldığı kına gecesi de diğer pek çok kutlama gibi sokakta herkesin görebileceği bir yerde gerçekleşir.


Yaklaşık 6 ay süren titiz bir çalışma sonucu oluşturulan serginin yaratıcısı Birol Üzmez neden Ege Romanları üzerinde çalıştığını şu sözlerle açıkladı:

“ Hiçbir zaman “öylesine” fotoğraf çekmek gibi amacım olmadı. Hayat ve insan her zaman önceliğim olmuştur.

İzmir’de Kahramanlar semtindeki Ege mahallesinde yaşayan Romanların yaşamlarını konu alan bu çalışmaya başlarken, renkli hayatın içindeki siyah beyaz yaşamlar dünyam oldu. Fotoğraf çekerken onlarla kendi aramda bir bağ kurmaya çalıştım. İçimde hissettiğim şeyler, arayışım, gerçek mekanlardaki insanlardır. Kendi deyimleri ile ülke okyanus ise, onlar akvaryumdaki balıklardır. Onların amaçları akvaryumdan çıkıp okyanusa açılan kahramanlar olmaktır. Tıpkı Behrengi’nin Küçük Kara Balığı gibi!

Fotoğraflarımdaki İfadeler ve insani yanlar benim için çok önemlidir. Ben yaşama dair bir şeyler söylemeye çalıştım ve bunu fotoğrafın aynasında göstermek istedim

Bir romana kahraman olmak herkesin istediği bir şeydir. Fotoğraflarımda her şey gerçek, her şey oyun, her şey masal, her şey Roman gibidir.

Kahramanlar Semtinde yaşayan Romanlardan dolayı öyküme " Roman Kahramanları" ismini verdim. Fotoğraf makinem, romanlar ile birlikte yaşadığım süreçte aramızda bir engel veya ayrıcalık değil tam tersine köprü oldu.

Romanların yaşamları, mutlulukları, hüzünleri, kültürleri, gelenekleri adeta bir şelale gibi akarak kuşaktan kuşağa aktarılmakta ve ruhunu sürekli tazeleyerek bu güne taşımaktadır. Dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun tüm Çingenelerin ortak ruhunun izlerine Mortakya aracılığı ile tanık olabilirsiniz.

Romanların yaşamında müziğin kendisi yaşamla, kültürle, gelenekle iç içe. Müziğin hayata dair olan anlatma gücü sayesinde yüzyıllar öncesinden kalma gelenekler müzik üzerinden kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Romanların müziğiyle acıyı, ölümü, mutluluğu, üzüntüyü ritmin içinde aktarabilirsiniz. Bu ritim “Onlar” ın kalplerindeki ruhun müziğe yansımasıdır. Fotoğraflarımda bu ruha ulaşmak ve ulaştırmak istedim.

İzmir kültürel ve geleneksel anlamda olağanüstü bir karışım ve zenginlik. İzmir’in tüm güzelliğinin onun en küçük parçasında saklı olduğundan hiç kuşkum yok.

İzmir Kahramanlar’daki romanlar, yani “Roman Kahramanları” bir semte adını veren seslerin, renklerin, yüzlerin "Mortakya" lı Çingenelerin öyküsüdür.

Birol Üzmez

Fotoğrafçı Hakkında Detaylı Bilgi İçin TIKLA

YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Belgesel Fotoğraf ve Fotoröportaj Özcan Yurdalan


"Fotoğrafın belgesel olarak kullanımı, içinde yaşamamız için bize dayatılan sınırlara itiraz etmenin ve sorumluluk hissederek hayata müdahil olmanın yaratıcılığa açık alanlarından biri oldu. Dünya tarihinde de, Türkiye'deki kısa ve kesintili varoluşunda da benzer ihtiyaçlar için kullanılan bu alan, güvenilir tanıklıklar üstünden söz kurulan karşılıklı bir iletişim ortamı yarattı. Fotoröportajların anlattığı hikâyeler bir itirazı dile getirdi, muhalif duruşları ifade etti. Başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair fikirleri, görüntü ve yazıyla dile getiren anlatılar fotoröportajlarla yaratıldı."

Özcan Yurdalan'ın belgesel fotoğraf ve fotoröportajlar adına yukarıda bahsettiği üzere, merak sahibi olmak kadar anlama ihtiyacını hissetmek de önemli. Nitekim elinizdeki kitap da okura aynı perspektifi iletme amacını güdüyor: Belgesel fotoğraflar ve fotoröportajlar aracılığıyla yeni ve başka anlama biçimlerinin kapısını açmak...

Yayıncı : AGORA KİTAPLIĞI
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

HENRI CARTIER BRESSON - EL FOTOGRAFO


YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

HENRI CARTIER-BRESSON - Charlie Rose Röportajı


HENRI CARTIER-BRESSON
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Nuri Bilge Ceylan - Sinemaskop Türkiye



nuri bilge ceylan , sinemaskop türkiye , belgesel fotoğraf , simurgphotos,magnumphotos,Sebastiao Salgado,James Nachtwey,
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Belgesel Fotoğraf

Hazırlayan:Cengiz Oğuz Gümrükçü

Belgesel Fotoğraf

Fotografın tanımı, belgesel fotografın tanımı ile iç içe geçmiş durumda.. Tabii eğer teknik tanımlar yapmıyorsanız.

İcadı 1839 yılında açıklanan fotografın ilk örnekleri bu güne ulaşan değerli birer belge niteliği taşıyor. O günün yaşamını, bakışını aktaran değerli ve önemli belgeler..

Bugünün fotografları yarına birer belge olarak kalmayacak mı? Her fotograf, “özelden genele” yayılan büyük bir yelpaze içinde önem taşıyor. Ölmüş bir yakınınızın fotografı sizin için özel ve önemliyken, bir başkası tarafından sıradan ve önemsiz sayılabilmektedir....


Fotografı “belge” olmaktan çıkaran ve insanların tepkisiz kalamayacağı birer “uyarıcı” haline getiren şey, onu çeken kişinin kattığı yaşam yorumudur. Yaşamı yorumlamaktan kasıt, onu olduğunun dışında bir yerlere götürmek değil, yaşamın içinde diğer insanların göremediği o ayrıntıları (bir daha yaşanması olanaksız olan o an'ı..) sonsuzlaştırmaktır.


Sonsuzluk ise, insanın yüzyıllardır peşinden koştuğu “ölümsüzlüğe” denk düşen bir istektir. Fotografı çeken kişinin adıyla, onun gözü ve onun bakışıyla baktığı kişinin /kişilerin ya da olayların ölümsüzleştirilmesidir sonsuzluk. Fotografa konu olan da ölümsüzleşmiştir, fotografı çeken de.. Ama aslan payı her zaman fotografa konu olanındır.


Değişik ortamlarda ve değişik amaçlarla kullanılan kameranın toplumsal bir olaya ilk çevrilmesi David Octavius Hill ve Robert Adamson'un 1845 yılında Newheaven isimli küçük bir İskoç balıkçı köyünde çektiği fotograflarla olmuştur. Amaçları, balıkçılara daha iyi tekne ve donanım sağlamak ve böylece açık denizlerdeki güvenliklerini sağlamak amacıyla para sağlamaktı.


Aynı yıllarda İngiliz John Thompson “Londra'da Yaşam” adlı dizi fotograflarıyla şehrin yoksullarına dikkat çekmeye çalışıyordu. ABD'de Edward Curtis ve Adam Clark Vroman, Amerikan Kızılderililerinin vahşi imgelerini, soylu, medeni insan imgesine dönüştürmeye çalışıyorlardı.




19. yüzyılın sonlarında Levis Hine, objektifini köle gibi çalışan çocuklara çevirdi. Kötü ve çoğu kez tehlikeli işyerlerinde çocuk emeğinin denetimsiz sömürüsü, kalabalığın getirdiği hastalık ve ölümler bu çocuklar için bir şeylerin yapılması gerektiğini gösteriyordu. Yapıldı da..


Belgesel fotografla koyun koyuna gelişen bir diğer çalışma biçimi ise fotomuhabirlikti. Bu anlamda yapılan ilk ciddi çalışma ise Roger Fenton'a aittir. Fenton 1855 yılında, Kırım Savaşı’nı fotograflamak üzere bir basın kuruluşu tarafından cepheye gönderildi. Ancak Fenton'dan istenen şey savaşın gerçek yüzü değil, çocuklarını savaşa gönderen ailelerin beklediği sağlık ve mutluluk fotograflarıydı.. Doğal olarak sonuçlar savaşı bir piknik olarak gösteriyordu.. Aynı yıllarda Londra'da yayımlanan “Times” dergisi Fenton'un fotograflarıyla ilgili olarak şu saptamayı yapıyordu: “Modern orduları izleyen fotografçı, savaş sırasında meydana gelen natürmortluk atmosferi ve ordunun dinlenme durumunu kaydetmekten başka bir şey yapamıyor.”


Romantik savaş ressamlarının alışılagelmiş fantezilerine düşkün kamuoyu için, bu fotograflar sıkıcı ve ilginçlikten yoksundu.


Mathew Brady ise, savaşın çirkin yüzünü, yaralı ve ölmüş askerleri ve cephe gerisini fotograflayarak yakaladı. Amerikan İç Savaşı'nın bu unutulmaz görüntüleri ilk önce Brady tarafından saptandı.


Tüm bunların ışığında ortaya çıkan gerçek, fotografın asıl etkileme gücünün sosyal belgeci fotografla ortaya çıkmasıdır.


Belgesel fotografçılık en geniş anlamda konusunu yaşamsal gerçeklikten alan, insanları ve çevresini kaydetmeyi, betimlemeyi amaçlayan fotografın en etkin dallarından biridir. Fotografik gerçekliğe değişik biçimlerde yaklaşmak mümkündür. Bir açı değişikliği, farklı bir çerçeveleme, görüntünün belli kısımlarının özellikle vurgulanması, ışık seçimi, bir takım şeylerin kare dışında bırakılması veya en az düzeyde verilmesi, görsel anlatımı büyük ölçüde etkiler. Bu anlamda fotografı çeken kişi belgelemenin niteliğini belirleyen en önemli öğedir.


Belgesel fotograf bir kitle iletişim aracındaki fotograf kadar genel veya sevdiğimiz birinin fotografı kadar özel olabilir. Gelişigüzel çekilmiş iyi bir belgesel fotograf, bir “an” fotografından daha az göze çarpabilir. Fakat dikkatli bir incelemeyle, belgesel fotografın kişinin yaşantısını canlandırdığı kadar, psikolojik ve duygusal yönlerinin de zengin olduğu görülür.


Yaşamı sorgulayan, içindeki çarpık ve bozuk yanlara insanların dikkatini çekmeye çalışan belgesel fotograf, pekçok başarıya ulaşmış ve “daha iyi bir yaşam” anlayışının öncüsü olmuştur.


Fotografın yalan söylediği düşüncesi, bu icadın tüm dünyaya yayılması ile beraber başlamıştır. Evet, fotograf yalan söyleyebilir, ama önemli olan fotografçının yalan söylememesidir. Belgesel fotograf alanında çalışan bir kişinin söylediği yalan bütün bir topluma ve çalıştığı konuya mal edilir. Güvenilirlik yara alır ve amaçların uzağına düşülür. Artık o fotografçının hiçbir çalışması güven uyandırmaz.


Fotografçı, eğer yaşamı fotograflıyorsa kendi gördüğü ayrıntıyı, önemliyi başkalarına aktarırken dürüst olmalıdır. Örneğin H. Cartier Bresson tüm yaşamı boyunca hedeflemiştir bunu.. Çektiği fotografı, herhangi bir müdahalede bulunmadan, olduğu gibi basar ve kullanır. Tüm sıcaklığı ile yaşam deklanşörden objektife, oradan da film üzerine yansır. Film, duyarlı bir yüzey ama duyarsız bir yansıtıcı konumundadır. Film, ışığa duyarlı hücreleriyle görüntüyü saptarken, yaşama duyarsızlaşır, olduğu gibi kaydeder onu. Duyarlı olması gerekenin fotografçı olduğunu bilerek.

BELGESEL FOTOGRAFÇILIKTA İNSANIN VE ÇEVRESİNİN BELGELENMESİ

Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, çekilen tüm fotograflar içinde insanın ve çevresinin görüntülenmesinin çok fazla yer tuttuğu görülür. Kentleşmenin bir sonucu olarak toplumsal yaşamın doğadan uzaklaşmakta olması, insanın çevresini caddeler, sokaklar ve binalar olarak sınırlamaktadır. İnsanın ve çevresinin fotografla en iyi biçimde yansıtılması basit bir teknik olay değildir. Ama fotografçının görüntülediği kişiyi ve çevresini temel özellikleriyle anlatabileceği teknik düzeyde olması da bir zorunluluktur.

PORTRE FOTOGRAFLARI

Fotografçı, araştırıcı bir yaklaşımla konuların derinliğine inmeyi amaçlamalı, aynı zamanda fotograflarını başkalarıyla paylaşma isteği de taşımalıdır. Bir kişinin portresini çekerken de, kişinin yaşamı derinlemesine incelenmeli, yaşamının ve kişiliğinin hangi yönlerinin yansıtılmasının anlamlı olacağına karar vermelidir. Fotografa konu olan kişinin gerçek duygu ve davranışlarını çektiği fotografta ortaya koymalıdır.


Değişik kesimlerdeki ve yaş gruplarındaki insanlarla kolay ilişki kurabilmek, başarılı portreler çekebilmek için oldukça önemlidir. Ancak kurduğu ilişkiler fotografçının gözlem yapmasını önlememelidir.


Belgesel fotografa salt saptamacı olarak yaklaşmak, bir portreyi kim çekerse çeksin sonucun değişmeyeceğini düşündürebilir. Ama yorumlayıcı bir yaklaşım özgün ürünler elde edilmesini sağlayabilir. Bir fotografçıyı diğerinden ayıran, kişisel duygu, düşünce ve görüşleridir.

ANLATIMCI PORTRELER

Günümüzde vesikalık fotograflardan aile albümlerindeki anı fotograflarına, gazetelerdeki haber fotograflarından sanatsal kaygılarla çekilip insanın kişiliğini çözümlemeyi amaçlayan fotograflara kadar bir çok fotograf, portre fotografı olarak adlandırılmaktadır.


Stüdyo portrelerinde kişiler olmak istedikleri gibi yansıtılırlar. Oysa bir portrenin belgesel değer taşıması için kişinin onu tanımayı sağlayacak özellikleriyle birlikte görüntülenmesi gereklidir. Kişi etkin ya da edilgin olduğu bir anda, bir düşünceye karşı çıkarken, bir görüşü açıklarken ya da bir dinlenme anında görüntülenebilir. Önemli olan, poz vererek “nasıl çıkacağım?” kaygısıyla dolu bir yüz ifadesi takınmamış olmasıdır. Yakın arkadaşları fotografa baktıklarında o kişiye özgü temel özellikleri tanıyabilmelidirler. Bir insanın kişiliğinin yansıtılması çok güç bir olay olduğu için birkaç portrenin birlikte kullanılması çoğu kez daha başarılı olabilir. Böylece her fotografta o insanın kişiliğiyle ilgili daha fazla bilgi ortaya çıkartılmış olur.


Her portre, gerçekte fotografçıyla fotografa konu olan kişi arasındaki etkileşimin bir sonucudur. Fotografçı, fotografını çekeceği kişiyi onun doğal davranışlarını ortaya çıkartabilecek kadar iyi tanımalıdır. Portre fotografçılığının psikolojik temel noktası, fotografçı ile konu arasındaki dostça ilişkidir, çünkü fotografa katkı açısından ikisi ayrılmaz bir bütündür.


Genel olarak belgesel portrelerde bulunan ışığı kullanmak bir zorunluluk olabilir.. Ancak yine de fotografçı yapay portre ışıklandırmalarını kontrol edebilmelidir. Bu, fotografçının, ışığın fotografı çekilen kişinin yüzünü nasıl etkilediğini anlamasını sağlayacak ve onu, daha iyi bir ürün ortaya çıkarabilmek için ışık koşullarını değiştirmeye yöneltecektir.


Daha yumuşak bir etki yarattıkları, daha uzaktan çekime olanak sağladıkları için uzun odak uzaklıklı objektiflerle daha iyi sonuç alınabilir. Konuya fazla yaklaşılmaması, kişinin yüzünün doğal bir görünüm alabilmesini sağlar. Fotografı çekilen kişinin, fotograf makinesi kaldırıldığında tüm dikkatini objektife vererek kendini sıkması kaçınılması gereken bir durumdur. Bir söyleşi sırasında, ya da kişi, işiyle uğraşırken değişik açılardan görüntülemek oldukça iyi sonuçlar verebilir.


Gözlük kullanan kişilerin fotografını çekerken, fotografçı üç zorlukla karşı karşıyadır. Gözlük camları parlayabilir, gözlük, fotografı çekilen kişinin gözlerini gizleyebilir, gözlük çerçevesi yüzde gölgelere neden olabilir. Bu sorunların çözümü için gözlüksüz bir portre çekmek iyi bir yaklaşım değildir, çünkü doğallığı bozacaktır. Işıklandırmayı ve bakış açısını değiştirerek sorunu çözmeye çalışmak, gözlüğü kişilik yansıtabilecek bir araç olarak görmek daha doğrudur.


Fotografçı, görüntüleyeceği kişinin özgün davranışlarını yakalamak için çaba harcamalıdır. Bir insanı saçıyla oynarken ya da ellerini yanağına dayamışken görüntülemek, o kişinin düşüncelerini yansıtmak, kişiliğini konusunda bilgi vermek için çok daha anlamlı olabilir. Bazen yüzün ancak çok küçük bir bölümünün göründüğü bir fotograf bile çok başarılı bir portre olabilir.


Anlamlı bir portre kişinin yüzünü yansıtmakla kalmamalı, kişiliği, çevresi ve yaşantısı hakkında da bilgi vermelidir. Arka planın başarılı kullanımı fotografa yeni bir boyut kazandırdığı gibi fotografı çekilen kişinin işini, ilgi alanlarını da ortaya koyar. Çevrenin fon olarak kullanıldığı portrelerin bir diğer olumlu yanı da, alışmış olduğu çevrelerde kişinin daha rahat olması ve doğal görünmesidir.

MİMARİ FOTOGRAFLAR

Kent yaşamının karışıklığı içerisinde insanı çevresiyle birlikte görüntülemek oldukça zordur. Bir gecekonduyu, bir apartmanı, bir sokağı, kalabalık bir caddeyi görüntülemek fotografçıyı bir dizi sorunla karşı karşıya getirecektir. Genelde, uygun bir bakış açısı seçimi ve başarılı bir kompozisyonun mimari fotografın temel noktalan olduğu söylenebilir.


Portre çekimlerinden farklı olarak, çevre çekimlerinde çoğu kez ışık fotografçının denetiminde değildir. İyi bir fotograf için uygun ışık koşullarının beklenmesi gerekebilir. Görüntülenen binanın güneş ışığını uygun açıdan almaması, istenmeyen gölgelere ve parlamalara yol açabilir, kontrastın az ya da fazla olması sorunlar yaratabilir. Binanın konumu nedeniyle günün hiçbir saatinde güneş ışığı uygun açıyla gelmiyorsa çekim için puslu ve açık havalar seçilmelidir.


Geniş alanlarda fotografçı, bakış açısını belirlemekte tümüyle özgürdür. Oysa büyük kentlerde binaların birbirine çok yakın olması fotografçının istediği açıdan ve uzaklıktan çekim yapmasını engeller. Kent içinde gidilebilecek en uzak yer sokağın karşı tarafıdır. Bu durumda çekilen fotograflarda perspektifin olumsuz etkileri gözlenebilir. Binanın makinaya yakın noktaları büyürken uzak noktalan küçülür. Pencere camlarından çevredeki görüntülerin yansıması özel bir anlatım kaygısı yoksa fotografı yalınlaştırmak için önlenmelidir. Hava aydınlanırken ya da kararırken binanın ışıklarının doğal ışıkla birlikte kullanılması çarpıcı sonuçlar doğurabilir. Ancak yetersiz ışıkta daha az ayrıntı alınabileceği unutulmamalıdır.


Kent içerisindeki çekimlerde bir diğer sorun da , istenmeyen bir çok ayrıntının çerçeveye girebilmesidir. Ağaçlar, elektrik direkleri, teller, trafik işaretleri ve insanlar fotografın yalınlığını bozacak unsurlar olabilir. Bakış açısının da sınırlı olması, istenmeyen unsurların dışarıda bırakılmasını olanaksızlaştırabilir. Daha tenha olan Pazar günleri çalışılması, hiç değilse araç ve yaya trafiğinin kontrol edilmesini kolaylaştırabilir.


Mimari fotograflarda perspektifin doğru kullanımı çok önemlidir. Makineye yakın konuların fotografta daha büyük görülmesi derinlik duygusunun oluşturulmasını sağlar. Cisimlerin gerçek boyutları arasındaki oran ancak çok uzaktan bakıldığında belirecektir. Cisimlere belli bir noktadan bakıldığındaysa yakın olanlar daha büyük görülecektir. Bir binayı görüntülerken amacımız onun gerçeğe en yakın biçimde yansıtılmasıysa derinliği veren bir genel çekim uygun olacaktır. Doku önemliyse makineyi tek bir düzleme paralel olarak tutmakta yarar vardır. Bir kapı ya da pencere dokusu çekilirken iki boyutlu bir görüntü daha yararlı olacaktır. Yüksek bir bina görüntülenirken geri çekilme uzaklığı yeterli değil ise, çekimi yüksek bir noktaya çıkarak yapmak daha doğrudur. Böylece binanın tümü daha kolay alınabilecektir. Çekimden önce binanın kenarlarının paralelliği ve perspektif kontrol edilmelidir.


Bir sokak görüntülenirken gözü rahatsız edecek simetrik bir görüntünün önüne geçmek için sokağın tam ortasında durmaktan kaçınılmalıdır. Sokağın genel görüntüsünde binaların cephesi yer almayacağı için gerekirse ayrıntı çekimleri yapılabilir.


Mimari çekimlerde değişik odak uzaklıklı objektifler kullanmak gerekebilir. Herhangi bir konuyu görüntülemeden önce fotografçının ışık koşullarım ve çevrenin özelliklerini değerlendirmesi, kompozisyon kurallarını ve perspektifi iyi kullanması başarılı bir sonucu hazırlayacaktır.




BELGESEL FOTOGRAF YÖNTEMLERİNDE DİZİ FOTOGRAFLAR

Bir fotograf konuyu yeterince anlatıyorsa, ikinci bir fotografı kullanmak gereksizdir. Ama birden fazla fotografın arasında belirli bir ilişki varsa anlatım tek tek fotografların anlattıklarının toplamından çok fazla olabilir. Başarılı bir seçim ve sıralamayla bütün, parçaların toplamından daha büyük olabilir. Bu bölümde bir konunun birden fazla fotografın birlikte kullanımıyla işlenmesi üzerine durulmaktadır.

* Fotograflar Arasındaki İlişkinin Kullanılması

Birden fazla fotograf birlikte sunulduğu anda ister istemez aralarındaki ilişki de değerlendirilir. Birlikte kullanılan fotograflar, aynı konuyu destekleyen çeşitli kareler olabileceği gibi, süreklilik ve hareket duygusunu yaratmayı da amaçlayabilirler. Benzerlikler veya karşıtlıklar birkaç fotografın birlikte kullanılmasıyla vurgulanabilir. Ama birden fazla fotografın birlikte kullanıldığı durumlarda da, tek tek karelerin anlatımı zenginleştirecek öğeler taşımasına ve olabildiğince az sayıda fotograf kullanılmasına dikkat edilmelidir.

* Fotograf Çiftleri

Birden fazla fotograf kullanmanın en yalın yolu fotograf çiftlerinden yararlanmaktır. İlk anda akla gelenler gece ve gündüz, ya da yaz ve kış gibi zamana bağlı değişimlerin aktarımı, karşıtlıkların veya benzerliklerin vurgulanmasıdır. Örnek olarak bir stadyumun maç sırasındaki kalabalığıyla gecenin geç saatlerindeki sessizliği arasındaki karşıtlık verilebilir. Ankara'dan havanın kirli ve temiz olduğu iki ayrı zamanda alınan görüntülerde benzer bir etki yaratacaktır. Farklı zamanlarda aynı konunun görüntülenmesinde istenen etkiyi almak için dikkat edilmesi gereken nokta, aynı çerçevenin yapılabilmesinin sağlanmasıdır.


İki fotografın birlikte kullanımı konuların gerçek boyutlarını daha etkili bir biçimde aktarmak için de yararlı olabilir. Tek tek fotografların anlamlarından farklı bir sonuç alabilmek, ya da işlenen konunun daha derinine inmek de olanaklıdır.


* Dizi Fotografla Hareket Etkisi

Tek tek fotografların birlikte kullanılmasıyla hareket etkisi yaratılabilmesi şaşırtıcı olmasına karşın olanaklıdır. Kısa bir sürede aynı bakış açısından birçok fotograf çekilirse, bunlar izleyenlere hareket duygusu verecek biçimde birlikte kullanılabilirler. Fotografçı nasıl bir dizi oluşturabileceğini çekim sırasında tasarlamalıdır. Hareketin ne yönde sağlanabileceğini önceden kestirmeli ve en iyi çekim yapabileceği noktayı seçmelidir. Hareket sırasında olabildiğince fazla kare çekip sonradan bir seçim yapmak yararlıdır. Yapılacak değerlendirmeyle, çekilen kareler arasında konuyu en iyi anlatacak en az sayıda fotograf seçilmelidir. Hareket etkisinin yaratılmasında çerçeveleme de çok önemlidir. Gerekirse baskı sırasında da bazı düzeltmeler yaparak hareketi vurgulayacak kareler oluşturulmalıdır. Örneğin soldan sağa doğru bir hareket aktarılıyorsa, konu her karede biraz daha sağa yaklaştırılmalıdır.


Çekim koşullarındaki teknik yetersizlikler, beklenmedik bir anda karşımıza çıkı veren bir olayın hareket duygusu verebilecek biçimde görüntülenmesini engelleyebilir. Yine de fotografçının hazırlıklı olması ve hareketin nasıl gelişeceğini kestirebilmesi başarılı sonuçlar elde edilmesini sağlayabilir. Hareketin önceden tasarlanarak çekim sırasında kurgulanması kuşkusuz büyük bir kolaylık sağlayacaktır.

* Dizi Fotografın Anlatımcı Kullanımı

Fotograf dizilerinin başarılı kullanılabilmesi, başarılı foto öyküler için önemli bir adımdır. Bir fotograf dizisinin zaman sırasına bağlı kalarak anlatılan basit bir foto-öykü olduğu söylenebilir. Giriş, hareketin gelişmesi ve düğüm- sonuç gibi bölümler öykülerde toplu bir anlatım sağlamak için öncelikle üç fotograflı diziler önerilebilir. Bu dizilerin genel yapısı durum, hareket ve sonuç olarak belirtilebilir. Bir örnek olarak yürüyen bir adamın düşürülmesi verilebilir :

1. Fotograf- Yürüyen bir adam, duran bir adamın yanından geçmektedir.

2. Fotograf- Duran adam ayağını uzatır.

3. Fotograf- Yürüyen adam düşmüş, yerdedir.


Dizi fotografla başarılı bir anlatım sağlanabilmesi için önceden tasarlanmış kurgulu çekimler daha uygundur. Ancak rastlantısal olarak çekilen bazı karelerin değerlendirilmesiyle de başarılı diziler oluşturulabileceği unutulmamalıdır.


Fotograf dizilerinde makinenin yerini ve bakış açısını değiştirmemek süreklilik açısından kolaylık sağlar. Ancak olayın gelişimi farklı yerlerde sürüyorsa, kareler arasındaki mantıksal bağlantının kopmamasına dikkat edilmesi koşuluyla anlatımın sürekliliği yine sağlanabilir.


Başarılı bir fotograf dizisinin oluşturulmasında, çekim çalışması kadar, seçim ve sıralama çalışmaları da önemlidir. Başarısız olduğu düşünülen bir çalışmanın ürünlerinden, titiz bir seçim, çerçeveleme ve sıralama çalışmasıyla başarılı bir dizi oluşturulabilir.


• Foto-Öykü

Fotograflı anlatımda, olayın özünü veren tek bir fotograf yerine olayı basamak basamak aktaran bir dizi fotograf kullanılabilir. Foto-öykü, fotografçının bir fotograf dizisiyle yazdığı öykü olarak tanımlanabilir. İyi bir foto-öyküde anlatım, uzun açıklamalara gerek göstermeden yeterince açık olmalıdır. Foto-öyküler genellikle bir ekip çalışmasıyla oluşturulurlar. Fotografçı, yazar ve sayfa düzenleyicisi birlikte çalışırlar. Genellikle iyi bir foto-öykü için çok fazla kare çekilmesi gereklidir. Yabancı dergiler önemli bir olayda iyi bir dizi elde edebilmek için birçok fotografçı görevlendirmektedirler. II.Dünya Savaşı'nda bir gemi fîlosuyla görevli olarak yolculuk eden bir fotografçı, dergisi için 3000'den fazla kare çekmiş ve bunların yalnızca 14'ü kullanılmıştır. Papa Paul’un New York gezisini görüntülemek için Paris Match, 18 fotografçıyı görevlendirmiştir.




Foto-öykü, ülkemizde pek tanınmamasına karşın, yabancı dergilerde sık kullanılmaktadır. Yayıncılar ellerindeki fotografları, konuyu okuyuculara en iyi aktaracak biçimde değerlendirmektedirler. İyi düzenlenmiş bir foto-öyküde, okuyucunun fotograflar arasında kolay bağ kurabilmesi ve anlatılan olayı tümüyle algılayabilmesi gerekir. Genellikle foto-öykülerde, fotograflar karşılıklı iki sayfaya dağıtılmıştır. Her sayfa mantıklı bir yapı, anlatım ve süreklilik içerir ve fotograflar ayrı ayrı ele alındıklarından da anlatımcıdırlar. Fotograflardaki anlatımın yalın ve dolaysız olması istenen bir özelliktir. Foto-öyküde istenen ayrıntılı yazılarla olayı geniş biçimde anlatmak değil, dikkati fotograflara yönelterek onların daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır, izleyicilere sunulan bir foto-öyküde, olayın özü gerekli ayrıntılarla birlikte verilebilmelidir.

* Foto-öykülerde Yazı Kullanımı

Dolaysız olarak bazı bilgileri aktarabilmek, ya da anlatımın daha anlaşılır olmasını sağlamak için çoğu kez fotograf ve yazının birlikte kullanılmasıyla oluşturulurlar. Yazıya verilen ağırlığa göre foto-öyküler üç grupta toplanabilirler.

1- Yalnızca fotograflardan oluşan foto-öyküler

2- Fotograf-yazı bütünlüğünden oluşan foto-öyküler

3- Yazının bütünlüğü içerisinde fotograflara yer vererek oluşturulan foto-öyküler

Yalnız fotograflardan oluşan foto-öyküler anlatım güçlüğünden ötürü pek sık kullanılmazlar. Genellikle fazla karmaşık olmayan peş peşe fotograflarla kolayca anlatılabilecek konularda bu tür kullanılır. Fotograf-yazı bütünlüğünden oluşan foto-öykülerde yazı ve fotograflar birbirleriyle yakın ilişki içindedir. Ne yazı ne de fotograflar öykünün tümünü anlatmazlar. Öykünün ağırlığı fotograflardadır ama yazı da anlatımı tamamlamaktadır. Fotografların ya da yazının çıkartılması anlatımın eksik kalmasına neden olur. Fotograflar ve yazı arasında canlı bir ilişki kurması ve anlatım kolaylıkları nedeniyle fotograf-yazı bütünlüğü en çok kullanılan türdür.


Yazı içerisinde fotograflara yer vererek oluşturulan foto-öykülerde ise yazı ve fotograflar başlı başına ayrı birer öykü anlatır. Birlikte sunulmalarıysa olayı daha iyi algılanır ve çarpıcı duruma getirir.

Kaynakça: AFSAD Eğitim Araştırma Birimi Notları- 1984/ Ankara
www.belgeselfotograf.com

YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Fotoğrafın Macerası - 1


YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Fotoğrafın Macerası - 2


YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

Fotografin Macerasi - 3


Fotografin Macerasi - 3
YAZININ DEVAMINI OKUYUN...>>

top