Roma Ara Pacis Müzesi`nden İstanbul`a Bakmak
“ÖTEKİ İSTANBUL”
İstanbul, Ara Pacis Müzesi’nde
Fotografevi; Ara Güler, Erdal Yazıcı, Kutup Dalgakıran, Coşkun Aşar ve Ercan Arslan’ın
fotograflarını İtalya’nın önemli müzelerinden Ara Pacis’de Romalı fotograf ve sanat
severlerle buluşturdu.
Ara Güler ve Erdal Yazıcı’nın siyah beyaz İstanbul Klasiklerinin yer aldıgı sergide Kutup
Dalgakıran’ın Kuştepe’deki Roman Mahalleleri, Coşkun Aşar’ın “Sokak Çocukları” projesi
ve Ercan Arslan’ın da İstanbul’u simgeleyen tarihi ve turistik mekanları ve etrafındaki
yaşamı gösteren karelerinin yer aldıgı sergi 1 ay boyunca ..... Roma’daki fotografseverlerin
izlenimine açıldı.
Fotografevi’nin Intesa & C.P. SRL, Roma Kültür ve Tanıtma Muşavirligi ve Roma
Belediyesi ile birlikte yürüttügü organizasyon Avrupa Komisyonu İtalya Temsilciligi,
Avrupa Parlamentosu İtalya Ofisi, T.C. Roma Büyükelçiligi’nin himayesinde ve Türkiye
- İtalya Dostluk Birligi destegiyle gerçekleştirildi.
İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano sergi açılışında gönderdigi mesajda, “Türkiye’nin
harikulade kültürel zenginliklerinin degerlendirilmesi açısından serginin Türk ulusunu
daha iyi tanımaya vesile olacagına inandıgını” belirterek, “Ara Güler ve diger genç
sanatçıların fotografları, İstanbul’un mevcut gerçegini yogun biçimde yansıtırken, bu
kentin gelenekleriyle olan derin baglarını da ön plana çıkarmak suretiyle Türkiye’nin tarih
boyunca Akdeniz kültüründe oynadıgı role de iflaret etmektedir” dedi.
Sergilenen fotograflar ayni zamanda İtalyan Yayınevi Gangemi Editore tarafından İngilizce
ve İtalyanca hazırlanan bir katalog olarak yayınlandı.
15 Kasım’da yapılan açılış ile seyirciyle buluşan sergi 1 ay boyunca Roma’daki Ara Pacis
Müzesi’nde izlenebilecek. Müze bu sergiden önce ünlü modacı Valentino’nun 45 yıllık
tasarım hayatı boyunca yaptıgı elbiseler, çizimler ve fotograflara ev sahipligi yaptı.
“İstanbul’a Bakış”
Bu kente ilk defa gelenlerin, burada yaşayanlar hakkındaki izlenimleri “tuhaf”tır. insan
davranışlarına anlam veremezler. Sokaktaki insanların ne düşündüklerine, tepkilerine,
sevinçlerine.
Gerçekten kavgamı ediyorlar, yoksa arkadaşlar m›?
Çok uzun süredir birbirlerini tanıyorlar mı?
Yoksa ilk defa mı karşılaşmışlar?
Yaşadığı kente ait midir yoksa o da kendisi gibi yeni mi gelmiştir?
İnsanların diyaloglarını dışardan dinleyenlerin, bir anlam çikarabilecegi tek bir karışıklık
sözkonusu degildir. Tuhaf bir durum... Ancak aynı zamanda bir zenginlik.
Bu kent zengindir.
Binlerce yıldır birçok farklı uygarlıgın iz bırakarak geçtigi, birçok uygarlıgında dogdugu
bu topraklar gerçek anlamda çok katmanlıdır.
Her eskiye dair tarihi olan kent çok katmanlımıdır?
insanın yaşadığı kentin tarihinin çok eskilere dayanıyor olması o kentin kültürel katmanlara
sahip oldugu anlamına gelmez. Bir kentin tarihi çok eski olabilir. Bu tarih içinde dogrusal
bir çizgide gelişebilir, ilerler ve bugünlere gelebilir.
İstanbul böyle degildir.
Kent insanının binlerce yıllık uygarlık serüveni, güneyden, dogudan, kuzeyden ve batıdan
farklı tarihlerde İstanbul'a gelip yerleşen, geçiş alanı olarak kullanan birçok kavim, ulus
veya topluluk izlerini ya da izdüşümlerini bu kente bırakmıştır.
İstanbul bir anlamda uygarlıklar tarihidir. Bu uygarlıkların bir kısmı üstüste katmanlar
halinde gelişmiş, birbirini var ederken, bir kısmı ise dikey katmanlar halinde yanyana var
olmuş ve yanyana geldikleriyle eytişim içinde gelişmiştir. İstanbul yatay ve düşey
katmanlardan oluşan bir kültürler kütlesidir.
Kültürler kütlesinin izdüşümleri iki temel unsurda kendini açıga vurur:
Sözcük ve zaman
Sokagın sözcükleri, sokagın iletişimi bu kütlenin açıga çıktıgı göstergelerdir.
Sokagın iletişimindeki göndermeler, anıştırmalar,sesler, vurgular, tonalite, eski zamanların
yankıları ve karmaşıklığıdır. Sokak kozmopolittir, toplum kozmopolittir...
Bu aynı zamanda o sözcüklerin -dilin- anlamının çok anlamlı, çok katmanlılığının kanıtıdır.
Sözcüklerin çok anlamlılıgı dilin ait oldugu toplumun ve o toplumun kültürünün de yatay
ve dikey katmanların ipuçları, hatta açıga çıkmalarıdır.
Sokagın sözcüklerinin müzikalitesi o sokagın katmanlılıgının iflaretidir.
Yaşadıgımız kentler bu anlamda her biri çok sesli koroların provalarını andırır.
Cazip olan, heyecan verici k›lan da bu sokaklar›n çok sesli korolar olmas›d›r.
Evet çok sesli koro sanki prova yap›yordur sokaklarda. Her sokag›n, her meydan›n, her
arka bahçenin kendi çok sesli korosu kendi içinde katmanl›, diger sokaklar ile yan yanadır.
Sözcükler, sesler, müzikalite...
Bu kentin dil gibi zaman algısı da kendine özgüdür. Zaman dogrusal degildir. Bir saçınım
halindedir ve geçmişle, gelecege, bugüne, yar›na, düne veya çok daha baflka zamanlar›n
flimdiki zaman›d›r. Ancak flimdiki zaman›n içinde erimifl, yokolmufl olarak degil. Tüm
varl›g›yla flimdiki zaman›n içindedir. Bir anlamda zaman›n bizatihi kendisi paradoksdur.
‹stanbul, eskide kalm›fl kenti olamayan bir kenttir.
Bu kent ayn› zaman diliminde 300 y›l önceyi, 50 y›l önceyi, 100 y›l sonray› yaflayan bir
kenttir. Üstelik tüm zaman dilimleri birlikte ve yan yanad›r. Dünyan›n baflka hiç bir kentinde
olmayan bir özelliktir bu...
Ve kentin kahramanlar› olan, fahifleler, pezevenkler, katiller, serseriler, sokak çocuklar›,
lezbiyenler, dilenciler, kumarbazlar, aristokratlar, yazarlar, çizerler... iflçisi, köylüsü,
burjuvas›, bu farkl› zamanlar› bedenlerinde temsil ederler. Kent beden olmufltur.
Bu kent gerçek anlamda sözcüklerden oluflmufl ve zaman›n her yöne dogru akt›g› düfller
denizidir ve fotografç› iflte bu düfller denizinin kahramanlar›n›n etraf›nda kürek çeker.
‹stanbul kendidir. Baudelaire'in dedigi gibi:
Yara bende, bݍak bendedir
Kurban da ben, cellat da benim.
Ara Güler, Erdal Yaz›c›, Kutup Dalgak›ran, Coflkun Aflar ve Ercan Aslan'›n fotograflar›ndan
oluflan bu sergi, iflte bu düflüncelerin ›fl›g›nda bir araya getirilmifltir. Her fotografç› bu
düfller denizinin farkl› derinliklerinde çal›flm›fl ve ve yine bu düfller denizinin bir parças›nda
gizli kalm›fl müzik parças›n› aç›ga ç›karm›fl, kahramanlar yaratm›fl ve seslendirmifltir.
FOTOGRAFEV‹
Comment Form under post in blogger/blogspot