Image Hosted by ImageShack.us

Kitap : Belgesel Fotoğrafçılar Anlatıyor - SALGADO


SALGADO

Eğer tutkunuz fotoğrafsa, belgesel fotoğrafsa, bu sizin yaşam biçiminiz olmalıdır.


Fotoğraf benim için bir tutku mu bilmiyorum. Tutku bir gün sahip olup diğer gün kaybolan, başka bir tutkuyla başka bir istekle yer değiştiren bir şeydir. Bir hayat biçimi olabilir tutku. Ben, başından beri beraber yaşadığım büyük bir gerçeklikten geldim. Bu gerçeklik; ülkem, ailem,arkadaşlarım, gittiğim okul, aktif olarak katıldığım politik hareketlerdi. Fotoğrafçılığa başlamadan önce bu gerçeklikleri yaşamıştım. Tamamen aynı şeyleri yapmaya devam ediyorum, fakat artık fotoğraf da işin içinde. Bence, bu tutkudan başka bir şey. Başka türlü olmayı hayal etmek çok zor benim için.

Birçok zor ve sert olay gördüm. Fotoğraf çekmeye başladığınız anda ... o ortama uyum gösterme kapasitenizin olması gerekir. Görüntülediğiniz şeyleri hayatın diğer alanlarındaki deneyimlerinizin, örneğin ev hayatınızın bağlamına oturtabilmelisiniz.

Her şeyi tümüyle görüyorsunuz o sırada. Bir şeyi göstermek üzere fotoğraf çekerken kendinizi orada olma fırsatı bulamamış insanların yerine koyarsınız. Bu iki taraf arasında bir bağlantı kurarsınız. Sonunda belgesel fotoğrafı bir vektör olarak görürsünüz. Bir vektör "normal" hayatın çeşitli kavramları arasında bağlantı sağlar. İnsan hayatının acı tarafları da kolay tarafları da hayatın birer parçasıdır, bu yüzden ikisi de gösterilmelidir. Bunlar birbirine bağlanmalıdır.

Dünyada fotoğraftan korunması gereken hiçbir insan olduğunu düşünmüyorum. Dünyada yaşamakta olan her şey gösterilmelidir ve insanlar dünyanın diğer yerindeki insanların neler yaşadıklarını öğrenmelidir. İşte bir belgesel fotoğrafçının sahip olması gereken vektörel işlev de budur; insana diğerinin varlığını göstermek.
Bazen çoğunlukla zengin ya da bazen yoksul bir ülkede yaşanıyor bu. İnsanlar, dünyanın diğer yerlerindeki insanların çok zor bir hayat yaşadıklarını öğrendiklerinde şoka uğruyorlar. Bu insanlar gayet ciddi ve dürüst, çünkü bunu daha önce görme fırsatı bulamamışlar. Onlara bu fotoğrafları gösterip orada yaşananları anlattığınızda, bu problemle bütünleşmiş hale geliyorlar, bu sorun onların hayatlarının bir parçası haline geliyor.

Ben uzun dönemli projeler hazırlamayı severim. Yaptığım tüm öyküler için her zaman bir taslak hazırlarım. Enerjimi ve tüm düşüncelerimi yoğunlaştırdığım bir çerçeve yaratırım. Tabii ki bu çerçevede bir çok kapı ve pencere vardır. Bunun içine girer, dışına çıkar, yeni şeyler ve insanlar getirir, eskilerini götürürüm. Bu yöntemle kendinizi geliştirmek ve başkalarıyla çalışmak daha kolay olur. Nasıl hazırlanacaksınız? Nasıl fon bulacaksınız? Bu fotoğrafları kullanacak olan dergi ya da birlikte çalışacağınız organizasyon nasıl olacak? Sizin yaptıklarınıza açık olacak ve size bir şeyler verebilecekler mi? Ben olabildiğince açık çalışmaya gayret ederim. Örneğin hiçbir zaman bir fotoğrafı öykünün sonucunu göstermek için çekmem. İstisnasız tüm fotoğraflarım öykü açılmaya başladıkça kendilerini gösterir.

Bir yere sadece fotoğraf çekmek için gitmezsiniz. Amacınız bir öykü oluşturmaktır. Zaten sonuç olarak ben, belgesel fotoğrafçıların öykü anlatmaya bayılan insanlar olduğunu düşünüyorum. Bu öyküler uzun bir fotoğraf dizisinden çıkar.

Zaire'de, Ruanda'dan gelen insanlarla çalışırken dergilere elli,elli beş tane fotoğraf verdim. Bu elli beş fotoğraf bir dizi halindeydi. Öykümün başlangıcı, ortası,sonu ve onlara eşlik eden başlıkları vardı. Bu başlıkları okuyunca öykümü anlardınız. Fotoğrafları gördükçe öykümü anlardınız. İşte önemli olan budur.
İnsanlar, " yoksulların güzel fotoğraflarını çekiyorsun" derler bazen. Bunu söyleyen aslında hiçbir şey anlamamıştır, çünkü ben asla fotoğraf çekmek için gitmem. Ben güzel fotoğraf çekmeye gitmem. Güzel bir fotoğraf nedir ki ayrıca? Hayır. Ben öykümün içinde yaşamak için giderim, neler olup bittiğini anlamak için, fotoğraflarını çektiğim insanlara yakın olmak için ve bir şeyler iletebilecek bir bilgi akışı oluşturmak için.

Life,Time, ya da Stern dergileri bir öykü fikri verdiklerinde bu onların istediği türden bir öykü olur. Onlar kendi öykülerini yaratırlar ve fotoğrafçıdan gidip çekmesini isterler. Ya da fotoğrafçının dergiye sunacağı bir olayı anlatan öyküsü vardır, işte bu öyküdür.

Belgesel fotoğrafçılıkta ise durum farklıdır, fotoğrafçının büyük bir kaygısı vardır. Fotoğrafını çekmek istediğiniz konuyla ideolojik yakınlığınızın olması gerekir. Eğer olmazsa uzun süre içten ve empatik kalamazsınız. Kendinizi konu ile özdeşleştirmeniz gerekmektedir. Fotoğrafçı bir kez durumla karşı karşıya gelince daha önceden düşündüğü her şey değişir.

Tam bu anda fotoğraflarını çekmek için geldiğiniz insanlara bakışınız, onlarla aranızda kurduğunuz bağ, kendinizi öykünüzle özdeşleştirme biçiminiz, bağlı olduğunuz organizasyonla ilişkiniz, her şey tamamen değişmiştir. Fotoğrafını çekmekte olduğunuz insanlar, derinliklerinde yaşadığınız evrenin bir parçası olmuştur.

Bölge değişir, dil değişir, ülke değişir fakat öykü aynı kalmaya devam eder.
Dünyadaki teknolojik evrime kendimizi uydurabilmemiz ve bunun avantajlarından yararlanabilmemiz. O görüntüyü ortaya aktarabilmek için bir fotoğrafçıya her zaman gereksinim duyulacaktır. Değişen sadece mekandır. Önceden olduğundan daha fazla fotoğrafçı olduğunu kabul etmeliyiz ve artık şimdiye kadar yaşadığımızdan daha derin yaşamalıyız.

Belgesel fotoğrafçılık her zaman zor olmuştur. Şu anda, büyük ihtimalle daha önce olduğundan daha fazla fırsatımız var, çünkü bir çok büyük fotoğraf dergisinin ortadan kaybolmasına rağmen onların yerlerini yenileri doldurdu. Artık bu ülkede Pazar eki olan birçok gazetemiz ve Pazar dergilerimiz var. Birçok sivil toplum kuruluşu da kendi gazetesini basıyor. Peki CD-ROM yapabilmek için ne kadar fırsat var? Fotoğrafları tarayıp öyküyü anlattığınız sabit görüntülü gösteriler yapmak için ne kadar olanağımız var? Bu demektir ki, geçmişle karşılaştırıldığında ve fotoğrafçıların nüfusa oranı dikkate alındığında bugün fotoğrafı kullanmak üzere daha fazla olanak var.

Artık Life dergisinin en iyi günlerinde yayınladığı foto öykülerin aynılarını yapmaya devam edemeyiz. Otuzlarda ve ellilerde neler olduğunu ve öykülerin nasıl anlatıldığını öğrenmemiz ve olanlarla bütünleşmemiz gerekmektedir, fakat artık günümüzde neler yapıldığını da görmek gerekir. Yazmak istediğiniz öyküyü yoğun bir şekilde yaşamalısınız. Fırsatlar oradadır.

Belgesel fotoğraf yapmak isteyenler, eserlerini kalıcı kılmak isteyen sanatçılar gibi değillerdir. Konu bu değil. Bu sizin yüzde yüz hayatınız olmalıdır. Eğer bunu yapamadığınızı anlarsanız, tutkunuzun gerçekte nerede olduğunu bulmanız gerekir. Ama eğer tutkunuz fotoğrafsa, belgesel fotoğrafsa, bu sizin yaşam biçiminiz olmalıdır.

Sebastiao Salgado
Ken Light Çağımızın Tanıkları " Belgesel Fotoğrafçılar Anlatıyor"
Kitabından alınmıştır. Fv yayınları

Kitap Alışverişi İçin Tıkla

1 yorum

Make A Comment
top