Image Hosted by ImageShack.us

Eugene Smith ve Minamata : Gökhan Bedir


"İnsanların fotoğraflarını çekmek istiyorsanız öncelikle o insanları tanımayı öğreniniz. İnançlarını, tavır ve hareketlerini, hislerini anlamaya çalışınız. Biliniz ki kültürünüz ve meşgul olduğunuz konu hakkındaki bilginiz ne kadar derin olursa, başarı oranınız da o kadar büyük olur."

Eugene Smith


Eugene Smith işin sadece fotoğraf çekmek olmadığını aynı zamanda bir hikaye kurmanın gerekliliğini de öğreten sayılı fotoğrafçılardandır. Çektiği fotoğraflar bir hikayenin ... giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine ayrılabilir ve bu ayrımlara rağmen her biri yine de gücünü korumayı başarır. Tek başına güçlü kareleri bir bütünün parçası yapabilmek ustalık yanında öngörüyü ve planlamayı da gerektirir. Bu nedenle Eugene Smith sadece bir fotoğrafçı ya da olanı aktaran değil aynı zamanda kendi hikayesini kuran, yorumunu katan bir anlatıcıdır. Geçtiğimiz yüzyılın az rastlanan hümanist filozoflarından birisidir.

Minamata gerçekliğini yansıtan foto röportajını ele alırsak;


Magnum’un sayfasında bizi ilk olarak iki balıkçı karşılıyor; iki siyah silüetin arasında ağların üzerinde ölü bir balık yatıyor ve ters ışıkta gümüş rengi pulları parlıyor. Sakin bir gökyüzünün fonunda iki karaltı bize hem onların anonimliğini yansıtıyor hem de fırtına öncesi sessizliği betimlerken onlara bir nevi olacakların habercisi görevini yüklüyor.


Devam eden fotoğraflarda; işleriyle uğraşan balıkçılar, hayatını devam ettirmeye çalışan insanlar ve denize minnetlerini sunan Japonların yöresel kıyafetleriyle bir festivali görünüyor… Sonra sessizce izlenecek kareler bekliyor bizi, bir balık tehdit edercesine dişlerini gösteriyor… Smith, ardından şehrin üstüne çöken gecenin karanlığını bir metafor olarak kullanıyor, giriş kısmı burada noktalanıyor ve şimdiye kadar gösterdiği karelerle bizi anlatmak istediği hikayenin gelişme kısmına sürüklüyor… Menderesler çizen atık nehirleri, ve bu nehirlerin doğduğu kaynaklar, bunların yoktan var olmadığını göstermek için insan unsuruyla kirliliği yaratanları gösteriyor…


Aynı canlının hem neden hem de sonuç olduğunu gösteren kareler art arda diziliyor ve mağdurların yer aldığı ilk karede bizi yeni bir metafor yakalıyor; annesinin kucağında onu insan yapan özelliklerini yitirmiş bir çocuk ve hemen delta ağzında çekilen sularla işlevini yitiren kayıklar… Ana ve doğa ana kendi çocuğunu kucaklasa da artık yapabileceği bir şey kalmamış. Ardışık benzetmeler fotoğrafların her köşesinde kendisini hissettiriyor.


Mağdurların fotoğraflarında çaresizlikten çok bu duruma nasıl gelindiğini sorgulayan ifadeler var, durumun geçici olacağına inanan ailelerin umutlu bakışları…

Ve hikayenin sonuç kısmında; en başta yapılması gereken protestolar, sonrasında kaçınılmaz cenaze törenleri ve her şey bittikten sonra alınan dersler ve tedbirler…


Chisso(klor-alkali) fabrikasından okyanusa dökülen ağır metal barındıran atıklar önce körfez sularına karışmış ve sonrasında deniz ekosisteminin en alt basamağında bulunan planktonlar tarafından soğurulmuş ve sırayla besin zincirinin üst basamaklarına tırmanarak insana kadar ulaşmıştır. Geleneksel Japon mutfağının deniz ürünleri ağırlıklı olması nedeniyle bölge halkı körfezde yoğun olarak atıklarla kirlenmiş balıklarla beslendiği için ağır metal zehirlenmesi hızla yayılmış ve hastalığın nedeni bulunana kadar birçok insan bu olayın mağduru olmuştur.


Bu küçük yerleşim yeri II Dünya Savaşı sonrasında yıkılan bir ülkeyi tekrar diriltme çabalarıyla hızlanan bir sanayi atağının en büyük mağduru olarak “akut metil-civa zehirlenmesine” 1953 yılında ismini veriyordu. Sadece, 67’si ölümle sonuçlanan 370 zehirlenme olayı kayıtlara yansımıştır, hamile kadınların çocuklarında meydana gelen arazlar ya da kirlenen su ve toprakta meydana gelen değişiklikler hiçbir zaman istatistiklere girmeyi başaramamıştır.


Eugene Smith’in bu projesi birçok dergi ve gazetede yer bulunca canını sıktığı insanların sayısı arttı, bir gün Japon sanayiciler tarafından hazırlanan bir komplo ile Smith başına vurularak susturulmak istendi ve aldığı darbeler bir süre sonra ölümüne neden oldu. Bir fotoğrafçı insandan yana olduğu için yine insanlar tarafından öldürülmüştü. Minamata’nın sorumluları yaşamlarına devam ederken üstelik…

Gökhan Bedir/ Simurgphotos



Eugene Smith bütün röportajlarında gerçeği en açık şekilde yansıtabilmek için konuya hep yakın ve samimi durmayı tercih ederek ve röportajlarını gerçekleştirmek için diğer fotoğrafçılardan çok daha uzun zaman harcayarak fotojournalizmde özenli yeni bir akıma yol açmıştır. Bu akım insana duyduğu sevgiden kaynaklanmıştır. Çünkü her şey, fotoğraf da, insan içindir. Sevgisiz insan, insansız da fotoğraf olmaz.

Ara Güler/ İz dergisi Vol. 1 no:2 2006

Minamata Fotoğrafları İçin TIKLA

1 yorum

Make A Comment
top