Image Hosted by ImageShack.us

Sabit Kalfagil -Makale


Prof. Dr. Sabit Kalfagil

- Fotoğraf tek kare işidir. Bir öncesini bir sonrasını aratmayacak tek kare.

- Eğer fotoğraf çekiyorsak bu çok daha farklı olarak bir tek anın görüntüsüdür. O an, anlatmak istediğimiz şeyi simgeleyebilecek kritik an olmalıdır.


Dijitale geçtiniz mi?

Çok eskiden, dışarıda çekim yaparken çocuklar gelip sorarlardı "ağabey, bu makine otomatik mi?" diye. O günlerde otomatik, kendi fotoğrafınızı ...çekebileceğiniz "self timer"i olan demekti. O güne göre bir teknolojik hünerdi. Giderek başka otomatikler çıktı. Diyafram ya da obtüratör otomatikler; sonra program gibi. Bunlar fotoğrafçılar arasındaki sohbetlerde bile merakla ve iftiharla konuşulurdu. Derken dijital kayıt sistemi çıktı. Nedir dijital? Filmin yerine ışığa duyarlı hücrelerle elektronik yöntemler kullanılarak fotoğrafın nokta nokta elde edilmesidir. Sonra da bu kayıt filmden olduğu gibi kağıda basılarak fotoğrafa dönüşür. Sonuçtaki kağıda bakarak farkı anlamak güçtür. Ancak büyüteçle bakıp anlayabilirsiniz. Bu bir fotoğraf türü müdür? Hayır, bin kayıt tekniğidir. Öte yandan bugün mevcut negatifler ve dialalardan baskı elde etmek için bile onlar taranıp dijitale dönüştürülüyor. Ancak öyle basılabiliyor. Ne oluyor bu fotoğrafların türleri mi değişiyor. Elbette hayır. O halde dijital fotoğraf ne demektir? Dijital dalda yarışma ne demektir? Dijital fotoğrafın yani kayıt yönteminin sadece teknik bağlamda bir farklılığı vardır. Bir dil olarak fotoğraf yine aynı fotoğraftır.

"Hocam, dijitale geçtiniz mi" diye soranlar herhalde sadece dijital bir makine aldınız mı dernek istiyorlar. Film bulamayınca elbette başka çaremiz kalmayacak. Ama sanırım bu sorunun altında bir prestij ölçütü olan "bu yeni tekniğe sahip oldunuz mu?" sorusu var. Bazı röportajlarda, anketlerde hep bu soruyu sorarlar. 'Dijital fotoğraf konusunda ne düşünüyorsunuz?" Hatta bu konuda paneller, münazaralar bile var. Tıpkı "para mı mutluluk getirir aşk mı gibi" Ne diyebilirim. Dijital bir kayıt yöntemidir. Dijital kayıtlar, bilgisayarda sağlanan olanaklarla, görüntülerin iyileştirilmesi konusunda ihtiyaç duyulan pek çok düzeltmeye elveriyor. Doğrudan fotoğraf için son derece yararlıdır. Reddedilemez. Yok aranan yanıt bu değil; eski kuşak fotoğrafçılar alışkanlıklarına bağlıdırlar ya, dijitali herhalde reddederler ve bu çatışma bize malzeme olur. Aslında bu sorulan, soranlardan bir kısmının daha bilinçli bir arayışı var. Eskiden sadece doğrudan fotoğraf- deneysel fotoğraf çatışması onlara malzeme olurdu. Şimdi dijital yöntemlerle, gerçek üstü bir evren artık kolayca yaratılabiliyor. Geleneksel yöntemlere oranla çok daha, hızlı ve geniş olanaklı manipülasyonlar yapılabiliyor. Şaşırtıcı illüstrasyonlara ulaşılabiliyor. Bunlar için ne düşünüyorum? onu soruyorlar. Eskiden ne düşünüyor idiysem onu düşünüyorum. Bu anlatım dilinin fotoğraftan çok resim dili olduğunu.


Dijital fotoğraf deyimi bunu açıklamıyor. Bu tür fotoğrafın geleneksel ıslak yöntemlerle yapılmış olanları, ile dijitalleri arasında bir fark yok. Bunların her ikisine de fotoğrafik illüstrasyon denilmesi çok uygun olur. Öte yandan doğrudan fotoğraf ister filmle üretilmiş olsun ister dijitalle her ikisinin de adı fotoğraftır. Bunlar ayrı türler değildir.

Pekiyi dijital dalda yarışma açanların beklentileri ne olabilir. Herhalde fotoğrafik illüstrasyon amaçlıyor olmalılar. Pekiyi bu kategori fotoğraf yarışmalarının içinde yer almalı mıdır? Tartışılır. Bana göre resim sanatının bir dalı olarak değerlendirilse yeridir.

Fotoğrafı Makineler mi Çekiyor?

Fotoğraf tarihinin ilk yıllarından beri yürütülen bu propaganda gittikçe daha çok taraftar topluyor. Nasıl toplamasın ki, "siz düğmeye basın gerisini biz çözeriz" sloganından bu yana makinelere öyle düzenekler eklendi ki nerede ise arkasında insan olmadan fotoğraf çekecek. Nerde ise ne demek? Doğada uzaktan kumanda ile vahşi hayvan fotoğrafları böyle çekilmiyor mu? Artık poz değerleri için hesap yapmaya, pozometre kullanmaya, net halkasını çevirmeye gerek kalmadı. Bütün bu kolaylıklar bizim gibi hem teknoloji meraklısı olan hem de işleri taşerona yaptırmaya meraklı uluslara çok uygun geldi. Üstelik fotoğrafı salt bir saptama olarak algıladığımızda da bunun ifraz edilecek bir yanı yoktur.

Pekiyi Fotoğraf Nedir?

Yüzlerce kez söylendiği gibi biz üç boyutlu bir mekanda yaşarız ve akan zaman içinde değişimleri ve devinimleri izleriz. Bu haliyle çevreyi algılamakta önemli bir eksiğimiz yok gibidir. Bunu sinemaya aktardığımızda akan zaman boyutu aynen vardır ama mekanın sürekliliği yerine sadece seçilmiş bir dikdörtgenin içi vardır, dışı atılmıştır. Bu seçimi yapan insandır, İnsan belli birikimi olan duyan, düşünen bir varlıktır. Ve bu seçim onun karandır. Yani saptama kişisel olmaya başlamıştır. Eğer fotoğraf çekiyorsak bu çok daha farklı olarak bir tek anın görüntüsüdür. O an, anlatmak istediğimiz şeyi simgeleyebilecek kritik an olmalıdır. Ve kamera arkasındaki adamın seçimi bu saptamayı iki ayrı bağlamda sınırlamıştır. Çerçeveleme ve kritik an seçimi. Dolayısıyla fotoğraf sinemaya göre daha kritik ve daha simgesel bir seçim sonucu ortaya çıkar. Bir süreç içindeki bu anlık görüntü nasıl olur da olan biteni anlatır? insanoğlu milyon yıldır olup biteni izleyip durmuştur, ilk kez gördüğü bir eylemi kolay çözemez. Ama bildik eylemler için simge görüntüler beyninde yer etmiş ve birtakım kalıplar oluşmuştur. O kalıplara uyan bir anın gösterilmesi onda tümüyle o eylemi çağrıştıracaktır, O anın öncesi ve sonrasına ait görüntüler şart değildir. Fotoğraf çeken ancak bunları biliyor ve uyguluyorsa meramını anlatabilir. Bu yüzden fotoğraf bir dildir, dilin sözcükleri bu kalıplardır. Makine sadece yazı kalemidir. Öyle diyorsunuz ama kalemi koyun kağıdın üstüne bakalım kendi kendine yazıyor mu? Oysa kameralar yazıyor. Bildiğimiz kağıt, kalem evet. Ne var ki günün teknolojisi artık sözlü bir kaydı yazıya dönüştürmeye de olanak veriyor. Yazıyı salt bir tespit olarak alırsak bu mümkün. Tıpta fotoğrafla olduğu gibi bir düşünceyi, bir duyguyu yazıya çevirmek için burada da orada da bir insanın varlığı zorunludur.

Fotoğraf Dili Nedir?

Tıpkı yazı dilinde olduğu gibi fotoğrafın iki kaygısından biri ne anlattığı diğeri nasıl anlattığıdır. Ne anlattığı belirginlikle kendini açığa vurur. Belirginlik belli eylem ve durumlara karşı gelen simgelerin bilinmesini gerektirir. Bu simgeler bin yıllar boyu insanın deneyim ve gözlemleri sonucu edindiği kalıplardır. Bunların en açık ifadesini bulması bakış yönü, bakış yüksekliği, bakış mesafesi ve özellikle zamanlama ile sağlanır, ikincisi ise söyleyeceğini etkili biçimde anlatmaktır. Bu da fotoğrafn yapısal öğelerinin bilinmesine ve bilinçli kullanılmasına bağlıdır. Bunlar başarılmadığı zaman tıpkı sözlü anlatımdaki gibi olumsuzluklar ortaya çıkar ki sözlü anlatımda buna kekemelik veya dilsizlik denmektedir. Bu durumda alt yazılar veya açıklamalar yardıma çağırılır ki bu fotoğrafın başarısızlığı demektir.

Fotoğraf Neden Hafife Alınıyor?

1. Büyük çoğunluk fotoğrafın kolay üretildiğini sanıyor. Sanılıyor ki fotoğrafı makinler çeker. Birçok fotoğrafçı da bu yanılgının içindedir. Bir bolümü sanıyor ki fotoğraf için orada bulunmak ve sahneye tanık olmak yeterlidir gerisini makine halleder. Makineniz ne kadar iyi ise fotoğraf da o kadar iyi olur. İkinci grup ise fotoğrafın tekniğini, ifade dilini ve lezzetini önemsemeyip sadece bir düşüncenin ifadesine araç olduğunu düşünüyor. Onlar için fotoğraf bir mesajı iletmek için kullanılacak araçlardan herhangi biridir. Her ikisi de fotoğrafın özgün diline bağlı fotoğrafça düşünme ve uygulama disiplinini dışladıkları için ortaya fotoğrafik tadları olan düzeyli işler çıkamaz.

2. Pek çok insan için fotoğrafı objesinden bağımsız düşünmek zordur, inanılıyor ki güzel fotoğraflar, güzel manzaraları olan ve güzel modellerden elde edilir. Böylece fotoğraftan alınan tat objesine mal ediliyor. Bu anlayış fotoğrafı ve fotoğrafçıyı önemsiz kılıyor.

3. Önemli bir mesajı olan fotoğraf azdır. Haber fotoğrafı hariç. Ne var ki bu tür fotoğraflar çoğu kez nitelikli ellerde değildir. Çok üretilir, çabuk tüketilir.

4. Modemizmin yerini postmodernizmin alması ile sanatın akılcı ve işlevsel yanı yok edildi.

Artık hiçbir şeyin doğrusu yanlışı yok bunlar önemini yitirdi. Tüketim ekonomisi yetenekli yeteneksiz herkese gerekli gereksiz kendisini ifade etme yolunu açtı. Ancak böylece çok fazla sanayi ürünü tüketilebilecektir. Bu arada güzel işleri bulmak için samanlıkta iğne aramak gerekiyor. Pekiyi bulunca onu tanıyabilecek miyiz? Kuşkulu.

5. Günümüzde reklam üretimin önüne geçti. Tüketicinin kaliteyi bizzat yargılama gücü yok edildi ve talep reklamlarla yönlendiriliyor, iyi satan ürünün kalitesiz olmasının hiç mi hiç önemi yok. " Kaliteyi belirleyen reklamdır ve yüksek fiyattır" inancı yaygınlaştı.Üretim azgınlığı ve dünyanın hurdalığa dönüştürülmesi yüzünden, her konuda olduğu gibi nitelikli işlerin fark edilmesini beklemek boşunadır. Günümüzde tüketim ekonomisinin rüzgarı ile "sıradanlığın sanatı" denilebilecek bir aksının egemen olmaya başladığını görüyoruz. Sıradan objeler elbette sanata konu olabilir ama bu, objenin sıradanlığı için kabul edilebilir. Bu arada sanat ürününün de sıradanlaştığını görmek hayret vericidir. Bu ortamda kendini iyi pazarlayan sansasyonlarla dikkat çekmeyi başaran fotoğrafçıların, saçma sapan işlerine binlerce dolarlık müşteriler bulabildiği bir dönem yaşıyoruz.

insanlık tarihinde alternatif periodlarla aklın egemen olduğu dönemlere dönüldüğü görülmüştür. Tekrar böyle bir döneme dönebiliriz. Bu tür saçmalıklar ibretle hatırlanacaktır.

Tasarım

Bir ihtiyacın karşılanması bir tasarımın gerekleridir. Ya da kişinin kendisini, bir fikri ifadeye mecbur hissetmesi de olabilir. Her iki durumda da beklenen sonuç işlevsel ve etkili bir ifadenin ortaya çıkmasıdır.

Tasarımdan uygulamaya doğru ilerleyen bu sürecin başarısı tasarımın uygulanabilirliğine bağlıdır. Uygulanabilir fikirler gene eski uygulamalardan çıkar. Sonuç olarak tümden gelimci gibi görünen bu süreç aslında tüme varımdan beslenmek zorundadır.

Tasarım başlangıçta bir düştür. Biçimlenmemiş bu bulutsu düşe ilham da denilebilir. Bunun fiziksel bir kimlik kazanması, biçimlenmesi için neye dönüşecekse o sanatın tekniğine bürünmesi gerekir. Teknik, dil demektir. Ancak o vakit anlatılanlar ifade kazanır ve başkalarınca da anlaşılabilir. "Biz kelimelerle düşünürüz." diyen Descartes bunu kasdediyor. Herhangi bir sanatı usta çırak yöntemiyle tümevarımcı bir yöntemle öğrenenler için sorun yoktur. Mimar Sinan, taş yontarak, duvar örerek, kemer kubbe yaparak mimarlığı öğrendiği için tasarım yapmayı hak etmiştir. Herhangi bir konuyu tasarlarken bu düşün nasıl gerçekleşeceğini bilmektedir. Ancak ayrıntıları bilen birinin yaptığı tasarım saygıdeğerdir. Tasarımın kararları, çizilen her çizgi ancak uygulama bilgilerine dayandığında anlamlıdır. Ancak o vakit denilebilir ki, önce tasarım vardı. Yoksa önce çizim vardı demek anlamsızdır.

Dizi Fotoğraflar

Disiplinlerarası sanatın daha adı sanı yokken dizi fotoğraflar gene bir batı esintisi olarak gelmişti. Oysa herkes çok iyi bilir ki fotoğrafı sinemadan ayıran kalın duvar bu noktadadır. Sinema tıpkı öykü gibi, müzik gibi bir süreci kullanırken fotoğraf, jilet kadar ince bir zaman dilimini kullanır. Bu özelliği ile fotoğraf tek kare işidir. Bir öncesini bir sonrasını aratmayacak tek kare. Bu yönüyle fotoğrafın sorumluluğu ağırdır. Öncesini ve sonrasını aratmayacak kritik bir anın saptanmasıdır. Fotoğraf karesini, sinema karesinden ayıran özellik budur. Bir fotoğrafin söyleyeceği söz tek karede anlaşılmamışsa ya fotoğrafçı yeterli değildir ya da fotoğraf dili bu anlatıma uygun değildir. Bu anlatım başka bir dili gerektiriyordur, iyi bir fotoğraf için başka kareler, alt yazılar ve sözlü yorumlar gereksizdir, yararsızdır, hatta zararlıdır, işi sulandırır, bayağılaştırır. Tek kare fotoğrafın vuruculuğu gibisi yoktur. Pekiyi hal böyle ise bir foto röportajın çoklu fotoğraflarını nereye koyuyorsunuz? Bu fotoğraflardan her biri başlı başına birer fotoğraf cümlesi olmalıdır. Bir araya gelince bir fotoğraf metni oluştururlar. O karelerden her biri bağımsız olarak söyleyeceğini tam söylemelidir. Değilse başarısızdır. Dolayısıyla bu tür fotoğraflar bir süreci çoklu fotoğrafla anlatmaya çalışan ne sinema ne fotoğraf olamamış örneklerle karıştırmamak gerekir. Bir örnek vermek gerekirse; adam kapıyı açıyor. Odanın ortasına ilerliyor. Koltuğa oturuyor. Kalkıp pencereyi açıyor. Bu fotoğraf dili olamaz, ancak teknik bağlamda fotoğraftır; tıpkı bir sinema karesi gibi dil olarak belki sinemamsı bir şeydir. Ayrıca bu anlatımdan kime ne, bana ne?

Fotoğraf Projeleri

Bir askerlik anısı: Yedek subay okuluna teslim olmaya gidiyorum, nizamiyeyi geçtim, büyük bir eğitim alanını da geçmem gerekiyor; sağda solda bir gün önce teslim olmuş, saçları üç numaraya tıraşlı adaylar, üstlerine pek de uymayan üniformalar ve yerinden kalkmaz postallar ile bağıra çağıra kendilerine komut verip sağa sola dönüyorlar, yere yatıp Bir süre sürünüp, doğrulup, çakılıyorlar. Gülmemek elde değil. Ertesi gün bende aynı durumda oldum. Ne mutlu ki, ülkemiz nerede ise yüz yıl oluyor ki savaş görmemiş. Ama belki bir gün... Ama bütün bu eğitimler bu belki içindir. Savaş temenni edilmez ama gerçek yaşamda diğer her türlü eğitim, gerçek uygulamalarla yüzleştirilmelidir ki, gerçek işlevini kazansın. Eğitimin doğrulan yanlışları test edilmiş olsun. Hastanesi olmayan bir tıp fakültesi düşünülebilir mi? Bunun fotoğraf projeleri ile ne ilgisi var diyeceksiniz. "Belki bir gün" adına eğitim yapılır ama proje yapılmaz. Bunun için belli bir gerçekleştirme iradesinin olması gerekir. Çünkü proje bir egzersiz değildir. Daha ciddi bir çalışmadır ve ciddi bir maliyeti vardır. Bu yüzden cihet-i askeriyede proje sözcüğü eğitim için kullanılmaz. Gerçek projeler için kullanılır. Proje kavramının böyle sulandınlması son yıllara özgü. Konuşulurken bir türkü projemiz, CD projemiz var deniyor. Nerede ise bir su böreği projemiz var denilecek. Eğitim içinde proje sözcüğünün kullanıldığı yerler sadece yapısallığın söz konusu olduğu ve eğitim için başka yöntemin bulunmadığı yapı projeleri için söylenirdi. Mimarlık eğitiminde bir banyo içinin düzeni, bir salonun döşenmesi ve ayrıntılar için proje denmez. Bunlar elemanter alıştırmalardır. Bunlar yeterince öğrenilince belli bir ihtiyaca yönelik yapısal bir senteze gidilir. Ona, proje denilir. Fotoğrafa gelince eğitim içinde temel fotoğraf disiplini içinde verilen tekil öğelerin ya da ikili üçlü çeşitli öğelerin çekiminde yeterince beceri kazanıldıktan sonra belli bir amaç ve uygulama için yapılan sentezler ancak proje adıyla anılabilir.

Oysa biz her zamanki aceleci tavrımızla daha siz bir çay fincanını, bir insan yüzünü, bir ağacı çekme konusunda yeterli görüş ve beceriyi kazanmadan adına proje dediğimiz daha kapsamlı işlere girip bunları sergilere, kitaplara dönüştürüyoruz. Bu işlerden maddi bir zarar görmeyen izleyicinin de buna bir itirazı yok. Zaten talebi hatta beklentisi de yok. Bunlar sponsorluk gibi gözden çıkarılmış paralarla arkası aranmayan desteklerle yapılıyor. Bu işleri yapanlar da medyada üç beş dakikalığına görünmüş oluyorlar. Sonrasında unutulan ve kimseye faydası olmayan, hatta zararı olan... Neden zararı olan çünkü bunlar gençlerin gözünde yerleşmesi gereken doğru- yanlış, güzel- çirkin kavramlarını saptırıyorlar ve kafaları karıştırıyorlar. Bu işler işlevsiz ve sorumluluk dışı kaldığı takdirde hem maddi hern entelektüel zararlan sürecektir. Siz bir mimari proje sergisini gezerken o projelerin sadece albenisine bakarsınız, Doğru ya da yanlış olduğunu bilemezsiniz. Umurunuzda da değildir ama kendinize bir ev yaptıracak olsanız mimarın canına okursunuz. Bu yüzden bu projelere sponsor değil gerçek sahip bulmak gerekir ki işlevi belli olsun, doğrusu yanlışı ayırt edilsin. Yoksa yapıldıktan sonra bir kez yüzüne bakılacak sonra depoya atılacak işler olmasın. Diğer sorumsuz ve sorunsuz görülen işlere alıştırma gibi bir ad bulup böyle konuşsak daha doğru olur. Sözü daha fazla uzatmayacağım. Zaten benim de bugün bir süper-market projem var. Gidip domates ve salatalık alacağım.

0 yorum

Make A Comment
top