Bir Coğrafyaya Ait Olmak - Şebnem İşigüzel
BİR COĞRAFYAYA AİT OLMAK
Şebnem İşigüzel *
Hiçbir fotoğraf deniz suyu ile tatlı su kadar birbirinden farklı değildir.
Bazı fotoğrafçıların işlerine baktığımda onların yeryüzünün bir köşesine ait olduğunu düşünürüm. O fotoğrafçılar da benim bu hislerimi desteklercesine kaderlercesine kaderleri ortak coğrafyalara ait fotoğraflarla karşıma çıkarlar.
Bu fotoğraflarda insanlar, yüzler, duruşlar, anlar, ifadeler çok benzer coğrafyalara; bu coğrafyalar üzerinde birbirlerine çok benzer duygulara dayandırılarak kurulmuş hayatlara ait oldukları için su gibi birbirlerinden sertlik oranları, tatları gibi küçücük farklarla ayrılırlar. Hiçbir fotoğraf deniz suyu ile tatlı su kadar birbirinden farklı değildir.
Koudelka’nın fotoğrafları da benim için böyledir; her birisi öldürücü susuzlukta içilen bir bardak su kadar tatlıdır. Efsanevi bir fotoğrafçı olabilmenin ...bütün şartlarını yerine getirmiş olan Koudelka çok açık biçimde bir coğrafyaya ait fotoğrafçıdır. Bana öyle geliyor ki, Koudelka jet sosyetenin ortasında, New York’ta gökdelenlerin dibinde, Cannes plajında denklanşöre basmak istemez. Kuşların söylediğine bakılırsa Magnum aracılığıyla Güney Amerika’ya giden Koudelka içine sinen tek bir kare fotoğraf çekemeden ait olduğu coğrafyaya geri dönmüş. Bu durum “Dünyanın her tarafında fotoğraf çekebilirim” diyenlerin çenesini düşürmüş. Çenesi düşenler de bir fotoğrafçının her durumda, dünyanın her deliğinde iyi fotoğraf çıkartabilmesi gerektiğini söyleyip kendilerini fazlasıyla yormuşlar. Böyle düşünenler için fotoğraf bir “iş” tir. Vizörün arkasındaki gerçekten iyi bir gözdür, iyi bir fotoğrafçıdır her yerde çekecek bir şeyler bulur, imza gibi duran bir üslubu vardır, her yerde işini yapar. Fotoğraf, Koudelka gibi belirli bir coğrafyaya ait fotoğrafçıların “işi” değildir. Fotoğraf olsa olsa onların Allah’ı gibi bir şeydir.
Aslında Magnumcuların fotoğraflarına baktığımızda bu iki durum çok net duruyor. Magnum Fotoğraf Ajansı fotoğrafçılarını satranç tahtası üzerindeki taşlar gibi en uygun yerlere yerleştirmiş. Kimilerini her yere sürebiliyor, kimilerini yalnızca bir yöne doğru oynatıyor, kimileriyle öldürücü hamleyi yapıyor. Bazı fotoğrafçılar yoksulluğun ortasından, masa örtülerine havyar bulaşmış sofralarına kadar her durumun fotoğrafını çekmişler. Bazıları da neleri fotoğraflamaktan hoşlandıklarını çok net ortaya koymuşlar.
Bu durumun sakıncası var mı?
Türkiye’de fotoğraf çekmek istediğini çok sık dile getiren Koudelka, Pascha’da mı denklanşöre basar yoksa ibrenin doğuyu gösterdiği yerde ya da İspanya ya da Portekiz’de çektiği fotoğraflardaki duyguyu avlayabileceği sokak köşelerinde mi? Bu sorunun benzeri 1979 yılında kendisine sorulmuş. Soruyu soran her sorusunun başına “Neden” i ekleyerek Koudelka’yı köşeye sıkıştırdığını düşünmüş. Koudelka da “ Böyle istediğim için” deyip bütün nedenleri cehennemin dibine göndermiş.
Koudelka gibi sessiz ve içe kapanık olmadığı, aksine yaka silkilecek kadar beter birisi olduğu söylenen Salgado ise nedenin ucuna takılmış, neden sefalet, neden çalışan insanlar, neden güç, neden lüksün uzak durduğu köşeler sorularına “Beni etkileyen bu olduğu için” cevabını vermiş.
Aslında iki fotoğrafçının cevabı da aynı hızla çarpışıyor. Temelde ikisinin de kendileri için avlanan avcılar olduğunu düşünmek mümkün. Salgado’nun işçi fotoğraflarını “ait olduğu coğrafyanın fotoğrafları” olarak değerlendirmek elbette saçmalık olur. Onun sadece fotoğrafçı olarak yaşamaktan hoşlandığı bir iklimin varlığından söz edebiliriz. Koudelka iklimini sevmediği köşelere gitmeyen, doğduğu iklimi tercih eden bir fotoğrafçı. Magnum’un yeni diyebileceğimiz kuşağında “ Bir Coğrafyaya ait Fotoğrafçılar” sayıca fazla değil. Bunlar arasında Yunanlı fotoğrafçı Nikos Economopoulos bana kalırsa öne çıkan isimlerden. Fotoğrafçı “In The Balkans” adlı kitabında adından da anlaşılacağı üzere ait olduğu topraklarda dolaşmış. Balkanlar coğrafyasını Türkiye ve Suriye’ye kadar da genişletmiş. Economopoulos size çok dokunabilecek anları yakalamayı başarıp fotoğraflarını değerli kılmış.
Fotoğrafçıların ait oldukları coğrafyada çoğu zaman kötü haber hüküm sürmüyor. Ait olunan coğrafya bazen Guy le Querrec’in objektifine sıkça takılan çılgın eğlencelerin merkezi de olabiliyor. Bu coğrafya bazen Leonard Freed’in fotoğraflarında beyni dağılmış New York sakinlerinin ölü bedenlerinin sınırlarını da çizebiliyor.
Coğrafya meselesinden çok kopuk olsa da; yeryüzündeki iyi fotoğrafçıların coğrafyası hiçbir zaman kapı önünde sümüklü çocuk fotoğrafı çekecek kadar kuraklaşmıyor. İyi fotoğrafçıların adımladığı coğrafyalarda berbat stüdyo ışığında çekilmiş “şeyleri” kimse kimseye kakalamıyor. İyi fotoğrafın ne olduğunun bilindiği coğrafyalarda Koudelka gibi fotoğrafçılar yaşıyor.
* Geniş Açı Dergisi’nin 5. sayısından alınmıştır.
Şebnem İşigüzel *
Hiçbir fotoğraf deniz suyu ile tatlı su kadar birbirinden farklı değildir.
Bazı fotoğrafçıların işlerine baktığımda onların yeryüzünün bir köşesine ait olduğunu düşünürüm. O fotoğrafçılar da benim bu hislerimi desteklercesine kaderlercesine kaderleri ortak coğrafyalara ait fotoğraflarla karşıma çıkarlar.
Bu fotoğraflarda insanlar, yüzler, duruşlar, anlar, ifadeler çok benzer coğrafyalara; bu coğrafyalar üzerinde birbirlerine çok benzer duygulara dayandırılarak kurulmuş hayatlara ait oldukları için su gibi birbirlerinden sertlik oranları, tatları gibi küçücük farklarla ayrılırlar. Hiçbir fotoğraf deniz suyu ile tatlı su kadar birbirinden farklı değildir.
Koudelka’nın fotoğrafları da benim için böyledir; her birisi öldürücü susuzlukta içilen bir bardak su kadar tatlıdır. Efsanevi bir fotoğrafçı olabilmenin ...bütün şartlarını yerine getirmiş olan Koudelka çok açık biçimde bir coğrafyaya ait fotoğrafçıdır. Bana öyle geliyor ki, Koudelka jet sosyetenin ortasında, New York’ta gökdelenlerin dibinde, Cannes plajında denklanşöre basmak istemez. Kuşların söylediğine bakılırsa Magnum aracılığıyla Güney Amerika’ya giden Koudelka içine sinen tek bir kare fotoğraf çekemeden ait olduğu coğrafyaya geri dönmüş. Bu durum “Dünyanın her tarafında fotoğraf çekebilirim” diyenlerin çenesini düşürmüş. Çenesi düşenler de bir fotoğrafçının her durumda, dünyanın her deliğinde iyi fotoğraf çıkartabilmesi gerektiğini söyleyip kendilerini fazlasıyla yormuşlar. Böyle düşünenler için fotoğraf bir “iş” tir. Vizörün arkasındaki gerçekten iyi bir gözdür, iyi bir fotoğrafçıdır her yerde çekecek bir şeyler bulur, imza gibi duran bir üslubu vardır, her yerde işini yapar. Fotoğraf, Koudelka gibi belirli bir coğrafyaya ait fotoğrafçıların “işi” değildir. Fotoğraf olsa olsa onların Allah’ı gibi bir şeydir.
Aslında Magnumcuların fotoğraflarına baktığımızda bu iki durum çok net duruyor. Magnum Fotoğraf Ajansı fotoğrafçılarını satranç tahtası üzerindeki taşlar gibi en uygun yerlere yerleştirmiş. Kimilerini her yere sürebiliyor, kimilerini yalnızca bir yöne doğru oynatıyor, kimileriyle öldürücü hamleyi yapıyor. Bazı fotoğrafçılar yoksulluğun ortasından, masa örtülerine havyar bulaşmış sofralarına kadar her durumun fotoğrafını çekmişler. Bazıları da neleri fotoğraflamaktan hoşlandıklarını çok net ortaya koymuşlar.
Bu durumun sakıncası var mı?
Türkiye’de fotoğraf çekmek istediğini çok sık dile getiren Koudelka, Pascha’da mı denklanşöre basar yoksa ibrenin doğuyu gösterdiği yerde ya da İspanya ya da Portekiz’de çektiği fotoğraflardaki duyguyu avlayabileceği sokak köşelerinde mi? Bu sorunun benzeri 1979 yılında kendisine sorulmuş. Soruyu soran her sorusunun başına “Neden” i ekleyerek Koudelka’yı köşeye sıkıştırdığını düşünmüş. Koudelka da “ Böyle istediğim için” deyip bütün nedenleri cehennemin dibine göndermiş.
Koudelka gibi sessiz ve içe kapanık olmadığı, aksine yaka silkilecek kadar beter birisi olduğu söylenen Salgado ise nedenin ucuna takılmış, neden sefalet, neden çalışan insanlar, neden güç, neden lüksün uzak durduğu köşeler sorularına “Beni etkileyen bu olduğu için” cevabını vermiş.
Aslında iki fotoğrafçının cevabı da aynı hızla çarpışıyor. Temelde ikisinin de kendileri için avlanan avcılar olduğunu düşünmek mümkün. Salgado’nun işçi fotoğraflarını “ait olduğu coğrafyanın fotoğrafları” olarak değerlendirmek elbette saçmalık olur. Onun sadece fotoğrafçı olarak yaşamaktan hoşlandığı bir iklimin varlığından söz edebiliriz. Koudelka iklimini sevmediği köşelere gitmeyen, doğduğu iklimi tercih eden bir fotoğrafçı. Magnum’un yeni diyebileceğimiz kuşağında “ Bir Coğrafyaya ait Fotoğrafçılar” sayıca fazla değil. Bunlar arasında Yunanlı fotoğrafçı Nikos Economopoulos bana kalırsa öne çıkan isimlerden. Fotoğrafçı “In The Balkans” adlı kitabında adından da anlaşılacağı üzere ait olduğu topraklarda dolaşmış. Balkanlar coğrafyasını Türkiye ve Suriye’ye kadar da genişletmiş. Economopoulos size çok dokunabilecek anları yakalamayı başarıp fotoğraflarını değerli kılmış.
Fotoğrafçıların ait oldukları coğrafyada çoğu zaman kötü haber hüküm sürmüyor. Ait olunan coğrafya bazen Guy le Querrec’in objektifine sıkça takılan çılgın eğlencelerin merkezi de olabiliyor. Bu coğrafya bazen Leonard Freed’in fotoğraflarında beyni dağılmış New York sakinlerinin ölü bedenlerinin sınırlarını da çizebiliyor.
Coğrafya meselesinden çok kopuk olsa da; yeryüzündeki iyi fotoğrafçıların coğrafyası hiçbir zaman kapı önünde sümüklü çocuk fotoğrafı çekecek kadar kuraklaşmıyor. İyi fotoğrafçıların adımladığı coğrafyalarda berbat stüdyo ışığında çekilmiş “şeyleri” kimse kimseye kakalamıyor. İyi fotoğrafın ne olduğunun bilindiği coğrafyalarda Koudelka gibi fotoğrafçılar yaşıyor.
* Geniş Açı Dergisi’nin 5. sayısından alınmıştır.
Comment Form under post in blogger/blogspot